Hayat Şarkısı: Duygulandım mı ne?.. - Beklenen Kral

26 Nisan 2017 Çarşamba

Hayat Şarkısı: Duygulandım mı ne?..


Elinden bir şey gelmediğinde, hayata karşı durmak daha da zorlaşıyor gerçekten. Bir çıkış yolu bulamadıkça da derine, daha büyük bir bilinmezliğe sürükleniyor o hayat denen şey. Nefes alması da zorlaşıyor, ayakta durması da. Ama önemli olan şeyin pes etmemek olduğunu kavradığında, çözüm de beraberinde geliyor... Pes etmemek lazım, hiçbir zaman. Azimle, kararlılıkla ayakları üzerinde durmaya çalışmalı. Her şey bitti diye duraksamadan, eldekilerle ne yapılır diye düşünmeye odaklanmalı. Sonunda kazanacağına inanmalı... Cevherler için bu saatten sonra gereken şey tamamen bu. Pes ettiklerinde, vazgeçtiklerinde bellerini doğrultabilmeleri mümkün değil. Ve böyle yaparak Torunbaşlar'ı sevindirmeleri de doğrudan söylemek gerekirse, biz seyircilerine ihanet olacaktır...

51. Bölüm




Açıkçası bu bölümde, maden meselesinin biraz ilerlemesini bekledim. Özellikle şüphelendikleri adamın foyasını ortaya çıkarmalarını ve hemen bunun yararlarına olacak şekilde kullanılmasını da. Lâkin, öyle olmadı. Başlarında neşe dozu hakim olsa da, sonradan tamamen dram ağırlıklı bir bölüm izledik ve kurgu tamamen başka noktaya kaydırılmıştı... Mahsa meselesinin patlak vereceği açıktı. Doğrudan olmasa da, bir şekilde Süheyla'nın kulağına gideceğini düşünüyordum. Baba Torunbaş, malikaneye kadar gelip her şeyi bir bir anlatmayı seçti. Ondan sonrasında da, Bayram'la Süheyla arasındaki ipler yeniden koptu. Herkes bir yana dağıldı. Holding desen batmanın eşiğinde, Hülya giden Melek'in derdinde, Nilay balayının tadını çıkartamadan ayrıldığı çiftlik evinin özleminde derken; bölüm sona erdi. Alınan boşanma kararı dışında hiçbir şey olmadı demek yanlış olmaz. En azından çözüme odaklı hiçbir şey... Lâkin tüm bunlara rağmen, bölümün oldukça güzel olduğunu da söylemeliyim...


Nilay'ın sonunda evlenmesiyle, Melek defteri tümden kapanmış oldu. Karakterin artık dizide tutunacağı bir dalı kalmamıştı, en doğrusu buydu. Tabi yanlış olan bir şey vardı ki, o da Melek'in kimseyle vedalaşmadan gitmesiydi. Yazdığı mektubun veda olamayacağını düşünmeliydi. Belki de ayrılamam, vazgeçerim diye düşündü bilemiyorum ama Hülya'nın ona vedasının böyle olmasını istemezdim... Melek öylesine cefakâr, öylesine vefakâr bir karakterdi ki; Hüseyin'le düştüğü aşkı elinin tersiyle itecek kadar kendinden vazgeçmişti. Ne zaman ki kendinden vazgeçmeme kararı aldı zaten, ondan sonra her şey tümden değişti. Onun karakteri, duruşu, tavrı, hali dahi... Melek tanıdığımız Melek değildi artık. Evet, haklıydı Hüseyin'i tam da onca şey sonrası evlenmişken yanında istemekte lâkin, izlediği yol tüm haklılığını yok ediyordu. Tam tersi, onu haksız kılıyordu. Akli melekelerini yitirmesiyle de dengeleri tümden şaştı. Akıl hastanesine yatma fikrinden sonrasıysa, eski Melek'e yolculuk oldu. İlk başlarda tanıdığımız, o Melek'e. Keşke o Melek'ten hiç soyutlanmasaydı da, haklılığının verdiği manevi zaferle veda etseydi kardeşine ve "Hoşçakal" diyerek ayrılabilseydi Hüseyin'le... Ecem Özkaya'nın emeklerine sağlık. Yer yer oldukça kızdığım da oldu ama Melek karakteriyle empati yaptığım zamanlar daha çoktu. Bunda yazılanın dışında, onun karakter performansının payı yadsınamaz. Yeni projelerde, en kısa sürede görebilmek dileğiyle...


Hülya'yı uzun bir müddet alıkoyan bu gidiş, holding için risk oldu elbette. Kerim'in baskılarını tam yok etmişken, Hülya'nın köy meselesindeki hızı neredeyse tamamen kesildi. Tek gelişme, Bayram Cevher'in yakından tanıdığı gazete patronundan Torunbaşlar'ın tüm medyayı baskıyla bu konuyu yazıp çizmeye zorladığını öğrenmeleri oldu. Bu da şimdilik bir intikam fikrinden fazlasını vaat etmiyor. Doğrudan onların sorumlu olduğunu kabul etmeleri için de yeterli sebep değil. Yani ya köydeki adamın yola getirilip konuşmasını bekleyeceğiz ya da İpek'in elindeki video kaydını insafa gelip Mahir'e verişini. İkisinden birisi ne zaman olur bilemiyorum ama pek geç kalmasa pek iyi olur. Malikanenin de elden gittiğini düşünürsek, toparlanması lazım artık hem ailenin hem de holdingin. Zira ben hazır final de yaklaşmışken, hem dağılmış hem de ellerindeki her şeyi kaybetmiş bit Cevher ailesi görmek istemiyorum...


Patlak veren Mahsa meselesinden sonra, Süheyla'yı boşanma fikrinden vazgeçirmenin çok da kolay olduğunu düşünmüyorum. Bu fikrinden ötürü onu suçlamıyorum da asla. Ama zaten sıkıntısı çokken, Bayram'a bir de bu sıkıntıyı, en azından şimdilik yaşatmasa da olurdu. Ha boşanmaları, Süheyla'nın kendi malını kurtarması açısından iyi. Ama o boşanmaya kadar, sıranın onun malına mülküne gelmeyeceğinin de garantisi yok şuan; eğer çözülemezse ciddi ciddi bu mesele. Yani resmen iki ucu pislikli bir değnek var Bayram'ın elinde. Ne yaparsa yapsın eli batacak gibi duruyor. Bir kurtuluş yolunun nasıl ve ne zaman yaratılacağı ise meçhul. Kalbi kaldırsa bari, tüm bu yükü... Süheyla'yı onca kereler aldatmış olmasının, bu aldatmaları sıradan şeyler gibi gösterme çabasının destekçisi hiçbir zaman olmadım, olmam da. Ancak, yine de boynunu büküp çekip gittiğinde haline çokça üzüldüm. Bayram, bambaşka bir adam gerçekten. Bakalım kurtarabilecek mi holdingini vede evliliğini... (kurtaramadı)


İlk bölümde, Hülya'nın rüyasında boş bir beşik görmesinden itibaren hep Bahar'ın onun çocuğu olduğuna inandım. Kendisi gibi sarışın, mavi gözlü Cem ortaya çıkıp da geçmiş defterleri açılınca da bundan emin oldum. Bahar'ın onun kızı olduğunun dillendirilmesi resmi olarak oldukça uzun sürse de, ilk bölümden biz sinyaller almaya başlamıştık yani. Ve tam 50 bölümlük hasret, resmen bu bölümde sonra erdi. Bahar, artık olması gerektiği yerde. Gerçek annesinin, babası gördüğü Kerim'in yanında. Artık onu bambaşka bir hayat bekliyor. Bambaşka bir gelecek. Hülya gibi bir annesi olduğu için çok şanslı, sırtı hiç yere gelmeyecek. Her türlü sıkıntıdan, dertten, sorundan kurtulmanın pratik yollarını edinecek... Kerim gibi bir babası olduğu için şanslı, mantığıyla da hareket edebilecek. Düşünmeden hareket etmeyecek. Ve bu zeka ile muhtemelen babasının akademik kariyerini de ikiye katlayacak. Mehmet ile nasıl abla-kardeş olacakları da ayrı merak konusu. Finalde şöyle bir on beş, yirmi yıl sonrasına gidilse de görsek keşke gelecekte onları neler beklediğini... Hülya artık, "Anne" vurgularına da başlamışken, ilk defa ne zaman ona öyle seslenecek Bahar gerçekten pek merak ediyorum. Hülya'nın dolacak gözlerinin nasıl bir eşsiz tablo hissi yaratacağını da...


Finale yaklaştığımız için, aşırı bir yokluk hissi hakim bana. Hani gömmem için de çok bir bahanem olmadığından, iyice saldım kendimi. Dram dolu bir sahnede yıkılmış ve bitap düşmüşken, bir sahne sonrasında katıla katıla gülmek de iyice psikolojimi bozmuş olabilir tabi. Mahinur Ergun bizi o şahane kalemiyle, delirtecek diye korkmuyor da değilim sonunda... Unutmadan, benim diziye bağlanmamdaki en önemli etkenlerden birisiydi Küçük Hülya. Bu bölüm onunla da vedalaştık. Artık, Hülya'nın hayâllerinde yer etmeyecek. Sibel Melek Arat'a, o dev Küçük Hülya performansı için teşekkürler. Oyunculukta ileride çok iyi yerlere geleceğinden eminim. Kendini en iyisi olmak için geliştirmekten asla vazgeçmesin... Ne oldu bana bilmem, yersiz bir duygusallıkla bitiriyorum yazımı. Halbuki ben, Hatice halanın Bayram'a beş kuruş koklatmamak için yemek masasında şekilde şekle girdiği haliyle eğlenmeyi plânlıyordum. Olmadı, duygusallığıma yenildim... Hayat Şarkısı unutma, pek seviliyorsun...

Beklenen Kral

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder