Beklenen Kral
Ece Özdikici etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ece Özdikici etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mart 2017 Perşembe

Poyraz Karayel: Hoşça kal en değerlim...


Ekrana bakıyorum dakikalardır. Hiç böyle olmazdı. Başlığa dizinin ismini atar, hemen yazmaya başlardım. Daha bilgisayarın başına oturmadan, nasıl yazacağımı kurgulardım çünkü kafamda. Ne kadar sinir olsam da, ne kadar eğlensem, mutlu olsam da izlediklerimden sonra; hiç şaşmazdı bu rutin. Şimdi yazamıyorum. Aklıma yine çok şey geliyor ama sonra sevdiğinin kollarında ölen Ayşegül gözümün önüne geliyor, uçup gidiyor geri kalanlar. Hah, şimdi oldu buradan gireyim diyorum; bu sefer de sevdiği uğruna deliren Poyraz beliriyor zihnimde, ben yine diğer her şeyi unutuyorum. Dedim ya, yalnızca ekrana bakıyorum dakikalardır. Yazacak çok şeyim var ama nasıl başlayacağımı bilemiyorum ilk defa. Çünkü kahramanlarımı kaybettim. Çünkü, her çarşamba gecesi zevkle hakkında yazdığım Poyraz Karayel'i kaybettim. Çünkü, bitti. Veda dediğin böyle olurdu Poyraz Karayel için; ancak ciğerim yanıyor için için...

23 Şubat 2017 Perşembe

Poyraz Karayel: Karanlık bir dehliz...


Güven. Sonu her zaman doğru yola çıkmayan o his. Çoğu zaman kandığın, çoğu zaman yandığın o; güven... İnsanın beklentileri, karşısındakine yaklaşımı net olunca; ondan da bekliyor aynı netliği vede mertliği. Düzgün adam sanıp aldandığın anda da, çıkartıp saplıyor hançerini... Evet, sona bir kaldı. Evet, gidiyor Poyraz Karayel. Evet, iyi bir son beklemiyorum zaten. Ama onca zaman ilkeleriyle ayakta durmuş, kimsenin deviremediği Bahri babayı bir gereksize kurban ettirirlerse gerçekten üzülürüm...

8 Şubat 2017 Çarşamba

Hayat Şarkısı: Hatalardan ders çıkartmak çok mu zor?..


Hata yapmak insana mahsustur. Zira, hata yapmayan insan yoktur. Ama hatalarından ders çıkartmayan insan vardır. Yanlışlarını bildiği halde, düzeltmeyen insan. Nasıl düzlüğe çıkacağını bildiği halde, sadece yokuş tırmanmaya çalışan. Alttan almak yerine, daha çok diklenen. Gönül almak yerine, gönül kıran insan da vardır... Tıpkı Kerim gibi. Onca yaşanan, söylenen olayın ardından hâlâ ilk günkü gibi. Hâlâ savaş zırhlılarını kuşanmış bekliyor. Hâlâ alttan almamak için direniyor. Ve hâlâ kırıp, döküyor...

2 Şubat 2017 Perşembe

Poyraz Karayel: İpin ucu...


İnsanı ayakta umudu tutar. Her konuda ve durumda yanındadır. Güvenmek istediğin yegane şeylerden biridir de ayrıca. Kendini sağlama alabildiğin nadir anları yaşatır sana. Huzuru bir an bile olsa yakıştırır yanına... Ya kaybedersen umudunu? O zaman yaşamın nasıl da çekilmez olduğu gelir hep aklına ve daima mutsuzluğa sarıldığını fark edersin. Kaybettiğin kadar kolay da kazanamazsın tekrar umudu. O yüzden her daim kıymetini bilmen gerekir. Peki bilebilir misin?.. Poyraz Karayel evreninde, her yanı umutsuzluk bulutları sarmış ama umudu elden bırakmayan karakterleri sayesinde izlemek keyifli zaten diziyi. Onların enerjileri, hayata bakış açıları bizi çeken. Şimdiden sonra da umutlu olabilirler mi, işte orasını bilemiyorum. Zira ipin ucunda önemli bir hayat durmakta...

19 Ocak 2017 Perşembe

Poyraz Karayel: Bir ihtimal daha var...


Tahmin edilen ve bir o kadar da istenmeyen olay örgülerinin içerisine girmeye başlayan bir Poyraz Karayel bölümünün ardından yazıyorum bu satırları. Kötü birkaç gün geçiriyorum, biraz kafam dağılsın diye izleyeyim dedim; daha beter gerildim. Hele bölümün sonu için ne desem bilmem. Sadece her şeyin aslında kurmaca olabileceğine tutunuyorum. Ne bileyim, neden olmasın yani?..

12 Ocak 2017 Perşembe

Poyraz Karayel: Eskinin doyulmaz tadı...


İnsanın eskiye duyduğu özlem arttıkça, o anların kıymetini de daha çok anlamaya başlıyor. O hisler, o yaşanmışlıklar, o mutluluklar... Tabi bu herkes için geçerli değildir ama en azından Poyraz Karayel evreni için oldukça geçerli bir mesele... İlk sezonun tadı diğer iki sezonda da yoktu. Farklı bir boyut katılmış ve hatta mekanlarından dahi olmuştu. Ama bir şeyler artık değişmeye başladı. Eskisi gibi hissettiğim bir bölüm izledik mesela. Özellikle de Poyraz noktasında...

22 Aralık 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Sonunda...


Umutların tükenir ya hani, çıkmaz yolda bulursun kendini. Bir adım dahi ilerleyecek güç bulamazsın kendinde. Kaybetmiş hissedersin, eksik kalmış, artık tamamlanamayacak bir halde. Korkmuş vede çaresiz... Çokça hissetmişizdir değil mi? Poyraz Karayel'in üçüncü sezonuna dair benim de öyle tükenmiş umutlarım vardı; ilk sezonun aranan tadı, yine karakterlerin amansızca harcanması çıkmazı, Poyraz ve Ayşegül'ün payına daha büyük hüsranların düşmesi gibi. Lâkin, en büyüğü mekanlar konusundaydı...

15 Aralık 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Bitmeyen mücadele


Mutlu kalmanın bir formülü var mıdır? Zar zor mutlu olabildikten sonra her an bir felaket patlak verecekmiş gibi düşünüp, o kısacık anı bile zehir etmeyi önlemenin peki? Yaşam enerjisi denen şey nedir ve kimlerde olur? Yaşam enerjisiyle dolu bir avuç insan dahi var mıdır? Huzurun yanından geçmiş olmak bile huzur verir mi? Yoksa ancak rüyalarımızda mı huzuru görebiliriz? Gülmek, çekinmeden gülmek nasıldır? Tıpkı mutluluk gibi, her an bir felaket olacak ve gülüşün solacak diye düşünmeden gülmek mümkün müdür? Bir gün uzun uzun gülebilir miyiz gerçekten? Korkmadan, huzursuz olmadan? Nereye kadar kötülük?..

8 Aralık 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Eskiye özlem...


Ne kadar uğraşırsan uğraş, olmaz bazen. Hangi yola sapmak istesen, bir duvarla karşılaşırsın. Kimi sevsen, en manyağına denk gelirsin. Nasıl hayâl edersen, onun tam tersini yaşarsın. Bu bir sıra halini alıyorsa en fenası. İnsanın içerisinden çıkamadığı bir sürü garabetin esiri olması kadar kötü bir şey az vardır herhalde. Adım atacak takati kalmayana dek mücadele etmişken hem de. Ve durmaz, devam eder. Kaçmaya çalıştığın bozuk düzenin yeniden parçası oluverirsin böylece...

1 Aralık 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Belki de...


İnsan kime güvenir? Arkadaşına, dostuna, sevdiği insana, varsa kardeşine ama özellikle annesine, babasına değil mi? Sonuçta onlardan olmuşsunuzdur ve ne olursa olsun size kıyamayacakları inancına tutunursunuz. Başınız dara düştüğünde, aklınıza ilk onlardan birini aramak gelir. Çünkü derdinize koşulsuz derman olacak onlardır. İçerisine düştüğünüz her zorluğu aşmanızı sağlayacak da. Bile bile ölüme terk etmesini, onu bırak ağzınıza atkısını bastırıp öldürmesini beklemezsiniz değil mi? Gerçekten bu kadar gözü dönmüş bir anne olabilir mi?..

24 Kasım 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Ya benimsin ya kara toprağın mı?..


Ölüm, sadece ruhun bedenden ayrılması mıdır gerçekten? Yoksa insan sevdiği birinden ayrıldığında da aynı duyguyu yaşar mı?.. İkisini aynı kefeye koymak ne kadar mümkündür bilemiyorum ama Poyraz'ın Ayşegül'e dediği, "Seni o gelinlikle göreceğime, keşke beyaz kefenin içerisinde görseydim" lafı bana biraz koydu. Evet, Poyraz aşkını doruklarda yaşayan bir karakter lâkin bu onu zihnimde az biraz hastalıklı yaptı. Ne yani? 'Ya benimsin ya kara toprağın' sözü sadece kıro lakırtısı değil mi? Çok sevmek, bunu söylemek için yeterli mi?..

17 Kasım 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Kolay olmayacak...


Ciddi bir karar almanın her zaman için büyük zorlukları vardır. Düşünmeden hareket edersen özellikle de. Bir ihtimale tutunmanın daha mantıklı olduğunu anlaman çok uzun sürmez. Ne olursa olsun, mantıkla hareket etmen gerektiğini de. Ama iş işten geçmiş, çok geç kalmışsındır... Ayşegül'ün evlilik kararının desteklenecek bir yanı zaten yoktu. Poyraz ortaya çıktığı andan itibarense tam bir gereksizlik hadisesine döndü. Elini kolunu hiç olmadığı kadar bağlaması yetmedi, dünyaca ünlü bir kaçakçılık örgütünün olası liderinin eşi oldu. O da yetmedi, vicdan borcuyla etrafı örüldü...

10 Kasım 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Aşk mücadele gerektirir..


Mücadele etmen gerekir bazen, her şey için olduğu gibi aşkın içinde. Attığın her adımın daha güçlü olması gerekir, aşk uğruna çaba sarf ederken izin kalsın diye. Bazen ölüm, bazen kıyım çalar kapını ama asla vazgeçmezsin aşkından. Ölsen bile, sonunda kavuşacağın ihtimaline tutunursun. Hayatta kalırsan da bir şekilde, onu yeniden bulursun. Bulduğunda belki istediğin noktada değildir ama kalbinin hâlâ senin olduğundan eminsindir... Büyük mücadeleler verdi hem Poyraz hem de Ayşegül. Fazlaca direndiler ölüme, fazlaca mücadele ettiler gerçeklerle, fazlaca üzüldüler hallerine. Sevmekten hiç vazgeçmemenin ödülünü de aldılar. Yeniden karşılaştılar. Yeniden sarılabilecek kadar yakınlaştılar. Bir süre daha huzur çok uzakta ama aşk, yeniden dizlerinin dibinde durmakta...

3 Kasım 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Hesaplaşın ama sonsuza dek sürmesin


İnsan kendi gerçeklerinden ne kadar uzaklaşabilir? Nereye kadar inkar edebilir duygularını, hislerini, içindeki yangını, kalbinin hızla atışını, midesinde uçuşan kelebekleri? Nereye kadar aşktan kaçabilir? Nereye kadar, karşı gelebilir onlara? Nereye kadar sabredebilir? Bir yerden sonra aşk yakasına yapışmaz mı, "Sen ne yapıyorsun be!" diye? Ondan sonra da hızlıca hiçliğe yolculuğu başlamaz mı insanın, sırf bu aşktan kaçma mücadelesi yüzünden? E geri de dönemez; yol yakınken fark etmeli ve kendine çeki düzen vermeli değil mi? Bence de... Evet iki yıllık derin bir aşk acısı yaşadık, karşımıza o acının yaratıcısı çıktığında da günlerce haddini bildirdik; şahane. Ama buraya kadardı Ayşegül ve Poyraz, bundan sonra kendinizden uzak kalmaya çalışmanız tam bir delilik!..

27 Ekim 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Aşktan kaçamazsın...


Gerçek bir aşkın karşısında hiçbir şey ve kimsenin duramayacağı açık. Ne olursa olsun, yaşanmamış bir aşk için de bitti denemez. Ne kadar inkar edersen et, bu asla değişmez. Kavuşursun, kavuşamazsın orası ayrı. Ama kalbin aşktan yanarken bitti diyorsan, daha da büyür yangının. Daha da altından kalkamazsın... Ayşegül'ün de Poyraz'ın da aslında bu duruma şerbetli olması gerekirdi. Sadece Poyraz'ın -sözde- öldüğü andan sonrası için değil, öncesi için de durum bundan ibaret çünkü. Sevgiliyken bile aşklarını hep sınırlı yaşayan bir ikiliydi onlar. Asla tam anlamıyla mutlu olmalarına müsaade edilmedi. Asla huzurlu bir an geçirmeleri istenmedi. Ne yani, o zaman dahi aşktan yanıyorken; iki yıllık koskoca hasret, şimdi bir kızgınlığa feda edilebilir mi?..

13 Ekim 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Ölmek ya da ölmemek...


Söze nasıl başlayacağımı bilemediğim anlardan birisi. Bu yazıya nasıl bir giriş cümlesi yaraşır, bir türlü bulamadım. Çünkü ne yazsam duygularımı yansıtmaktan çok uzak olacak. Bir dizi ki, sizi böylesine afallatacak... Geçtiğimiz sezon sonunda Poyraz'ı kefene sarılı vaziyette gördüğümüzde, karakterden bağımsız olarak oyuncunun diziye dair yaşadıklarını düşünüp büyük bir karamsarlığa kapılmıştım. Ancak zamanla bu karamsarlık yerini, onun ölmeyeceğine kendimi inandırmaya çalışmaya bıraktı. Diziye adını veren, izlenmesindeki önemli etkenlerin başında gelen adam ölemezdi ya?.. Sonradan bu bir umut halini aldı ve yeni sezonun ilk bölümüne geldik. Jenerikte isim görmedim, yıkıldım. İlk altmış dakika yine bir umut dedim ama bir yerden sonra artık yıldım. Umut yerini tam hüzne bırakacaktı ki, Poyrazcım Karayel karşımızda beliriverdi. Ölmemişti ve Ayşegül'ün karşısına geçmiş ağlıyordu. İki yıl önce bırakıp gittiği kadının karşısına çıkmış, tam da evlendikten sonra onu büyük bir pişmanlığın içerisine itiyordu...

2 Haziran 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Akıllı bir delinin bitmeyen oyunları


Düşmanının nasıl biri olduğunu bilmen çok önemlidir. Ona göre kendini koruman, ona göre hareket etmen şarttır. Düşmanına göre hareket etmiyor ve her seferinde bir yenilgiyle karşılaşıyorsan da, suçu onda değil kendinde araman gerekir. Tıpkı Poyraz'ın yapması gerektiği gibi. Evet henüz daha yeni, Neşet'e gerçek yüzünü kabul ettirdi. Ama bu zamana kadar yapmış olduklarını düşünmesi bile, olan biten her şeyi birçok açıdan değerlendirmesi ve ona göre hareket etmesini gerektirirdi.

28 Nisan 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Bir umut...


Hayattan umudu çıkar, geri neyi kalır ki?.. Gerçekten öyle değil mi?.. Ben hâlâ, eski Poyraz Karayel'in geri döneceğine inanıyorum. Eskisi gibi, bölüm boyu nefes almadan izleyeceğim zamanları bekliyorum; umuyorum... Dizinin eskisi gibi olması için-bir eksikle...- gerekli her şey varken, neden kullanılmadığınıysa bilemiyorum. Ben eski Poyraz Karayel'i özlüyorum... Şimdi böyle bir giriş yaptım diye, karşımızda vasat bir bölüm vardı sanmayın. Sadece, 'inanılmaz' bir bölüm değildi. Özellikle de Ayşegül-Poyraz cephesi, Neşet'in gerçek yüzü noktalarında...

21 Nisan 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Poyrazlar hesaplaşması...


Kötülük her an ensesindeyken, ne kadar iyi kalabilir ki insan? Kalbinin attığı her yer sana dar edilmişken, eskiye özlemin de daha derin olmaz mı; tıpkı Poyraz gibi?.. Karakterin değişimi ve bugün geldiği nokta, geçmişi mumla aramasına sebep oluyor. Bundandır ki, iki kez geçtiği o eşikte bıraktığı diğer Poyrazların ondan hesap sormaması imkansız. Albay halüsinasyonlarının üzerine bir de bu, pek düzgün işleyen bir akıl sağlığına işaret etmese de, pişmanlıklarının tezahür edilmesi açısından oldukça önemliydi...

7 Nisan 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Sıradanlaşmasak iyiydi be...


Hayat bazen hiç tat vermez oluyor. Yaşadıkların, gördüklerin, duydukların ya da bildiklerin her yeni güne umutla bakmayı da bir o kadar zorlaştırabiliyor. Hâl böyle olunca, insanın çaresizliği bir kısır döngünün ürünü oluveriyor. Aynı sorunlar, aynı konular, aynı çabalar, aynı kazanmalar ya da kaybetmeler... En kötüsü de, bazen plânlandığı söylenen şeyler iyi giden işin baltalanmasına sebep olabiliyor. Ve bir sonrası için gücün gittikçe azalıyor... Poyraz Karayel yeni sezonuna şahane bir giriş yapmıştı. Bir hikâyesi vardı ve birçok mantık hataları barındırsa da içerisinde, güzel/keyifli bölümler izliyorduk. Ne zaman ki gerçek Adil Topal ortaya çıktı; iş o raddeden sonra bir bilinmezliğin içerisine daldı. Tekrara bağlayan kaybedişler, birer birer gelen ölümler, bitmek bilmeyen düşmanlıklar ve her gelen kötünün bir öncekini mumla aratması artık sıradanlaştı...