Beklenen Kral

31 Mart 2016 Perşembe

Poyraz Karayel: Poyraz - Sadreddin savaşı


Birbirini kovalayan olayların ve onlarla beraber gelişen fenalıkların rutine bağladığı pek doğru. Doğru yanlış meselesi değil bu elbette ama insan ister istemez olanın bir anlamı, kötülüğün kazanmaması gerektiğini istediği oluyor. Poyraz Karayel'de ise kötülük sürekli, iyilik arada sırada kazanabiliyor. Her bölüm başka bir karakterin cenazesine yol almaya başlamak da yanında eşantiyonu gibi.

30 Mart 2016 Çarşamba

YENİ KELEBEK: TELEVİZYON GİBİ AMA ÖTESİ

Kim demiş her kelebek kısa ömürlüdür diye. Evet, türünün tek örneği olsa da bir Kelebek var ki 44 yıldır uçuyor. Her daim genç kalmayı başaran bu Kelebek 2016’da daha da yükseklere kanat çırpıyor.

Kelebek benim için Hürriyet’in yanında aldığım ek bir gazeteden öte, okurken eğlenip kafa dağıttığım, bir yandan da pek çok şey öğrendiğim başlı başına bir magazin/yaşam/kültür sanat gazetesi oldu hep. Hatta itiraf edeyim, Hürriyet’i Kelebek için satın aldım çoğu kez. İçten içe de bağımsız bir gazete olmasını istedim, bu fikir bana gayet mantıklı geldi. Çünkü bir çırpıda okunup bitiyordu. Azdı sayfa sayısı.

Yıllar içinde Kelebek Hürriyet’ten ayrı, tek başına satılan bir gazete olmadı belki ama 2016 yılıyla birlikte geçirdiği evrimi görünce kendisinin zaten özünde bağımsızlığını çoktan kazanmış bir gazete olduğunu tam anlamıyla fark ettim. Henüz fark etmeyenler de bir Hürriyet aldığında durumu anlayacaklar. Ama yok, ben dayanamayıp “spoiler” vereceğim sanırım. :-)

Görsel: https://www.instagram.com/annekazblog/

Bir kere hafta içi her gün Kelebek artık 2 gazete oldu! Evet, bir solukta okuduğumuz Kelebek’in artık bir de 8 sayfalık “Kelebek 2” isimli bir eki var. Yani hafta sonunu iple çektiğimiz, işe güce boğulduğumuz Pazartesi’den Cuma’ya artık bir değil, iki can simidimiz var. Alanında her daim öncü olan ve rakip gazetelerce sıklıkla taklit edilen Kelebek, bir gazete eki olarak kendi ekine sahip olması bakımından da bir ilke imza atmış oldu.

Tam 16 sayfalık bir gazete haline gelen Kelebek’in artan sayfa sayısıyla birlikte içeriği de dolup taşıyor. Yani hem nicelik hem nitelik olarak zenginleşme var Hürriyet Kelebek’te. Benim dikkatimi çeken ilk bomba her Pazartesi yayınlanan Magazin Konseyi köşesi oldu. Köşe demek ne kadar doğru bilmiyorum, çünkü iki tam sayfayı kaplayan farklı konseptte bir yazarlar buluşması bu. Her biri ayrı ayrı okunası, enteresan kalemlere sahip Cengiz Semercioğlu, Onur Baştürk, Melike Karakartal ve Ömür Gedik bir araya gelip Magazin Konseyini oluşturuyor ve haftanın ilgi çeken konularını tartışıyorlar. Her bir yazarın kendi fikrini söylemesiyle aynı konuda farklı düşünceleri okumuş oluyoruz. Sanki televizyonda bir magazin tartışma programı izliyormuşuz gibi ama daha da keyifli. Upuzun ama bir çırpıda okunan bu köşeyi her Pazartesi merakla takip ediyorum, Pazartesi sendromu diye bir şey kalmıyor. Tavsiye ederim.

Magazin Konseyi’nden sonra dikkatimi çeken ikinci bomba da Okey'e 4. Aranıyor. İki haftada bir yayınlanan bu köşede bu kez 3 ilgi çekici isim var: İzzet Çapa, Gonca Vuslateri ve Kenan Erçetingöz. Bu 3 isim her defasında farklı bir ünlüyü aralarına alıp onu köşeye sıkıştırıyorlar. Yine tıpkı bir televizyon programı izliyormuş hissine kapılıp telefonla canlı yayına bağlanarak sohbete katılasınız geliyor.

Gülben Ergen hayranlarına da müjde! Yeni Kelebek’te Gülben de program yapıyor! Pardon yazıyor. Kendisi son yıllarda özellikle kadın ve çocuk merkezli sosyal sorumluluk projelerini başarıyla idare eden bir isim malum. Çocuklar Gülsün Diye adıyla kurduğu derneği bilirsiniz. 81 ilde 81 anaokulu hedefi var ve hatta geçtiğimiz yıl bu hedefin 31’incisini Uşak’ta gerçekleştirdi. Gülben Ergen her Çarşamba Hürriyet Kelebek’te “Kalbimi Koydum” köşesinde ülkemizde olup biten sorunlu meseleleri ele alıyor.

Hayata dair keyfe keder yazılarını sevdiğim Onur Baştürk ve İzzet Çapa yukarıda bahsettiğim ve dâhil oldukları yeni köşelerin dışında bireysel köşe yazılarına da devam ediyor tabii. Hürriyet Kelebek’in son sayfası zaten bu iki isim sayesinde her daim favori.

Yeni Kelebek televizyon gibi, ama ötesi! Niye ötesi? Çünkü gazetenin o vazgeçemediğimiz kokusu, sayfaları usul usul çevirmenin verdiği haz hala yerli yerinde. Ben zaten televizyonu gazeteden üstün gören, televizyon düşkünü biri olmadım hiçbir zaman ama pek okuma alışkanlığı olmayan her yaştan televizyon kuşlarına da iyi gelecek bu Kelebek. Okumanın eşsiz tadına Kelebek’le varacaklar.

Kaynak: http://www.popkedi.com/

 

 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Hayat Şarkısı: Aşktan kaçılır mı?


Bazen kendini hiçbir yere ait hissetmezsin. Mutlusundur ama her şey mutsuz olmanı sağlıyordur. Gülüyorsundur ama için için bir derdin de ağlamanı bekliyordur. Aşıksındır ama aşktan daha öte olumsuzlukların altından kalkmak zorluyordur. Her şey kendine delicesine aşık etmek arzusundan, 'kaçan kovalanır' temalı bir oyundan ibaret olabilir; lâkin gerçek şu ki, Hülya'nın değişimi aynı zamanda Kerim'in de değişimi demek oldu. Yıllarca kaçtığı, evlenmemek için yapmadığını bırakmadığı kadının gitmesinden, kendisini bırakmasından korkuyor; ötesi var mı?..

28 Mart 2016 Pazartesi

Ekrandan Haberler - 21-28 Mart 2016


Haber Başlıkları
- Poyraz Karayel (Bir ayrılık daha)
- Muhteşem Yüzyıl Kösem (Bir ayrılık)
- Aile İşi (Yeni Leman)
- Hayatımın Aşkı (Kadrodaki isimler, ilk foto, ilk röportaj)
- İstanbul Sokakları (2. tanıtım)
- Hanım Köylü (3. tanıtım)
- Hande Erçel ekrana dönüyor!
- O Ses Çocuklar (Başlıyor)
- İşte Benim Stilim (Kim elendi?)
- Kısmetse Olur (Kim elendi?)
- Survivor (Kim elendi, kimler elenme adayı oldu?)

27 Mart 2016 Pazar

Tatlı İntikam: İlk bakış


Sevgililer Günü özel tanıtımı yayınlandığı günden beri aklımda yer eden, başlamasını merakla beklediğim yapımlardan birisiydi Tatlı İntikam. Yayınlanan diğer tanıtımlar da kendine çekince, ilk bölümü ekran karşısına geçip de izlemeden olmazdı haliyle... Bir ara kafamın içerisinde soru işaretleri dönmeye başlamadı dersem yalan olur. Lâkin daha sonra hikâye öyle güzel açıldı ki, beklediğime değdiğini anladım... Aşk; temeli sağlam olmasa da her zaman kalpte, en derinde yer işgal eder. Ve yine aşk; ne kadar canın yansa da, hep affedeceğin güne hazırlar seni... Öyle değil mi?