İçerde: "Hep kötüler mi kazanacak?" - Beklenen Kral

18 Mayıs 2017 Perşembe

İçerde: "Hep kötüler mi kazanacak?"


İnsan idealleri için yaşar. Elde etmeyi arzuladıkları için. Verdiği tüm emek, tüm çaba bu arzuyu doyurur. Sonuca ulaşıp ulaşamadığını ise o emek ve çabanın nasıl sergilendiği belirler. Yani sadece ideallere sahip olmak, bir şeyleri arzulamak yeterli değildir. O idealleri yakalamak, arzu ettiklerini yaşamak için özen göstermen, dikkat etmen gerekir. Çünkü gözü kapalı attığın her adım, ideallerinden bir adım daha uzaklaşmak demektir. Ve o adımlar ne kadar artarsa, ulaşamayacağın ideallerinin yıkıntıları üzerinde son nefesini vermen o kadar kaçınılmaz olur... Yusuf müdür kendisini Celal'i bitirmeye adamış. Bunun için yıllarca yapmadığı kalmamış. Ama ne denerse denesin bir türlü başaramamış. Zira hep, o gözü kapalı adımlardan atmış. Bir adım sonrasını düşünmediği gibi, Sarp'ı da bu tehlikenin içerisine attı. Gerçek ortaya çıktı, niyetler anlaşıldı, herkesin kirli çamaşırları ortaya saçıldı; lâkin, mâlum sondan kaçılamadı. Celal, yeniden kazandı...

34. Bölüm



Aslında bölümün başında Yusuf'un Celal'e, "Hep kötüler mi kazanacak?" demesinden belliydi, yine kötünün kazanacağı. Zira iyilere sadece finallerde mutlu son düşer. O da eğer senarist iyice acımasızlaşıp, öldürmediyse... Gözü dönmüşlüğün vücut bulmuş hali olarak, Celal'i anlamak ve yaptıklarında bir mana aramak gerçekten çok zor. Çünkü sadece katıksız bir kötü. Kötü olmak için kötü. Kötülük yapmaktan haz aldığı için, kötü. Kendisiyle derdi olan bir insanı, ailesiyle vuracak kadar kötü... Eğer Mert kanına girip de, Sarp'ı tuzağa çekmek için Füsun'u ona kaçırtma plânını devreye sokmasaydı durum bambaşka olacaktı. Tabi burada belirtmek gerek bir nokta var, yok değil. Arabayı kullanan Sarp iken, neden Mert'in tehdidine öylece boyun eğmeyi seçti? Bas gaza, bir uçurumun kenarına sür son sürat devam et. Madem sonunda öleceksin, yanında onu da götür. Son anda pes ederse de ne âlâ!.. Yani şu durumda sırf annesini kurtarmış olduğu için, minnet duyarak sözünü dinlemiş oldu. Yok çevrede Celal'in adamları var, bizi izliyorlar falan; fasa fiso...


Mekana geldiklerindeki hâl ise güzeldi. Özellikle Celal'le Sarp karşı karşıya geldiğinde, Sarp'ın söylediklerinin Minik'i nasıl da etkilediğini görmek, sanki ona hak veriyormuş bir edaya bürünmesi ise enfesti. Yanlış yerdesin Minik ama bu saatten sonra senin geri dönüşün de mümkün değil, ne yazık ki... Füsun'u kaçıranın, Celal'i atlatmak için Mert olduğunu düşünmek istemiştim. Bu olmadı ama en azından Füsun'u bırakma fikri ile kendimi avutabilirdim. O flashback yayına girdi, benim de gözüme perde indi resmen. Mert gerçekten ne zaman akıllanacak? Ne zaman, "Ben ne yapıyorum?!" diyecek? Yani şimdiye kadar bir kırılma yaşaması için milyon tane şey oldu bana mısın demedi; yahu artık bu olanların hiçbirinin doğru olmadığını anla da cesurca çık Celal'in karşısına!.. Bu noktada da, Sarp'ı öldürme emrini yerine getirmemesi umut verici oldu diyebilirim. Üç el ateşten sonra, Sarp'ın hâlâ hayatta olmasının bir karşılığı olacaktır elbet. Celal ona hesap sormaya kalktığında da, Mert artık sesini yükseltsin bir zahmet!.. Daha ne olmalı yani bu adamın içindeki gerçek iyiliği benimsemesi için, bilemiyorum. Gözünün önünde müdürün öldü yahu, müdürün. Aç gözünü!..


O ölüm faslı ise tamamen evlere şenlik... Koskoca polis teşkilatının elinde hiçbir teknolojik yenilik yokmuş gibi, tutturuldu bir telefon izleme mevzusu oradan aldı başını gidiyor konu. Adam yol boyu telefon topladı durdu. Yok mu böcek falan, taksaydın ya Sarp'a? Yerleştirseydi ya biri Celal'in arabasına. Bir dinleme cihazı atsaydın ya cebine, o delil olsaydı ya sonradan Yusuf müdür? Daha da başa gidersek, giyseydin ya bir çelik yelek?.. Tamam, Sarp'a bir şey olmasın istiyorsun ve aradan geçen zaman da aleyhine işliyor. Daha ekip yetişemedi ve sen içeri dalacaksın. Şahane! Peki arabanda yok mu bir tane bile çelik yelek ilaç niyetine? Giy üzerine gir içeri. Kafandan vurduklarında gık dersek namertiz! Ama bu bile bile lades. Bu, Sarp zaten tehlikedeyken kendini de o tehlikenin içerisine atmaktan başka bir şey değil. Koskoca organize suçlar müdürü nasıl atlar böyle bir detayı yahu?.. Vurulduktan sonra dakikalarca ayakta kalması, hatta Sarp'a doğru yürümesi ve yanında öylece yığılıp kalması acaba bir an içinde çelik yelek mi var diye düşündürdü ama o buzlanan kan, üzerine Davut'un suçu Sarp'ın üzerine atmak için tabanca elindeyken bir de kalbinden vurması; bu olasılığı noktaladı... Mustafa Uğurlu'ya emekleri için sonsuz teşekkürler. Yusuf müdürü pek sevdiğim söylenemezdi açıkçası ama üzüldüm Celal'i alt edemeden, hem de onun elinden ölmesine...


Sarp mâlum, yine büyük bir tehlikenin eşiğinde. Yusuf'u öldürenin o olduğu sanılsın diye tüm tezgah oldukça başarılı bir şekilde kuruldu. Başı çokça ağrıyacak yani. Bu durumda da şu soru geliyor gündeme; neden Yusuf müdür inatla ve azimle Sarp'ın aslında polis olduğunu söylemedi ekibine? Son anda ekibi Sarp'ı korumak için o mekana yönlendirirken dahi bu bilgiyi paylaşmadı. Oğlu sordu da, "Neden Sarp bu kadar önemli?" diye ama kendisi iki kelimeyi yan yana getirip de bu bilgiyi açık edemedi. Tabi etseydi ekibimiz derhal Celal'in peşine düşer ve onu hapse tıkardı. Ama bu namümkün olduğundan, Yusuf müdürün dili lâl oldu; tüm İstanbul gerçeği biliyorken, ekibinin hiçbir şeyden haberi yoktu... Şimdi ne olacak?.. Sarp'ın gizli görevde olduğunu emniyet müdürünün bildiğini biliyoruz. Onun bu göreviyle ilgili gizli bir dosya olduğunu da biliyoruz. Eninde sonunda açığa çıkacaktır yani eğer, bizim bu iki anekdotu aklımızdan çıkardığımızı düşünmedilerse. Sorun şu ki, elinde barut izi var artık Sarp'ın. Ve onu asıl zora sokacak şey bu olarak da gösterilebilir. Yani, her halukârda Celal yeniden yırttı, Yusuf müdür öte tarafa göçtü, Sarp yine tek suçlu...


Eğer bir düşmanın varsa ve onu bitirebilecek iki dişli cengaver tanıyorsan, hakkında bildiğin en trajik bilgiyi saklar mısın? Tahmin edeyim, "Elbette saklamam, bitirsinler işini diye cengaverlere fısıldarım" dedin. Aynen, ben de öyle derdim. Peki Coşkun neden bunu bir türlü demiyor? Onu Celal'den kurtaracak bu bilgiyi neden inatla, azimle, bıkmamacasına kendisine saklıyor? Neden, Sarp'la Mert'e kardeş olduklarını söylemiyor? Buraya kadar her şey çok güzeldi diyelim hadi ama artık suyu çıktı bu gerçeğin. Coşkun'un trollüklerine hastayım, göründüğü her sahnede de istemsizce gülerken buluyorum kendimi. Ama bu demek değil ki, bu mantıksız hareketini de görmezden gelmeye devam edeceğim. Yeter artık Coşkun, söyle şu gerçeği!..


O susuyor, bari bir şekilde Kudret öğrense de kullansa bu gerçeği Celal'i yok etmek için. Nasılsa Azrail'e çelme takmakta, şeytana pabucunu ters giydirmekte üstüne yok. Atsın bu bombayı Sarp'la, Mert'in önüne; arkasını yaslansın izlesin o andan sonra olacakları. Yani artık bu kardeşlik meselesinin bir şekilde açığa çıkması gerekiyor. Her hafta suyu biraz daha bulandırmanın da hiçbir şeye faydası yok. Bu şekilde biz izleyiciyi daraltmak dışında varılacak bir nokta da yok. Alyanak bir şekilde Coşkun'u geçirir de umarım eline, gerisi çorap söküğü gibi gelir. Mâlum, adamda inanılmaz bir şans var. Kudret'e paralarını cukkaladığını itiraf etti, Kudret'in bir tek "Helal olsun!" demediği kaldı. Celal'le akrabalık bağları olabilir kesinlikle. Zira bu kadar ballı olma halini başka bir şeyle açıklamak çok zor. Aslında bu ballı olma haline Kudret'i de eklemem lazım, başına gelen onca şeye rağmen yıkılmamasını düşünerek ama o ballı olma hali değil; o, senaristin elinde son ana kadar beklettiği bir piyon. Hangi manevrayı aldıracaksa senaryoya, ona göre Kudret ya Celal'in sonu olacak ya da onunla birlikte hayatı son bulacak. Sarp'la Mert mi? İş Kudret'e kalırsa, onlar da çoktan tahtalı köye yol almış olur zaten...

Beklenen Kral

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder