Poyraz Karayel: Zor seçimler - Beklenen Kral

22 Ocak 2015 Perşembe

Poyraz Karayel: Zor seçimler


Cep telefonlarına gelen hava durumu raporlarına kadar dirayet eden tanıtımlarla başladı Poyraz Karayel ve açıkçası beni ilk bölümünden mest etmeyi başardı. Takip ettiğim birçok isim, ilk bölümünden memnun değildi ama bu kaygılarının ikinci bölümden itibaren yıkılacağına inanıyordum. Nitekim öyle de oldu... İlk bölümü beğenmediğini söyleyen herkes bir sonraki bölümde, istediğini almanın hazzını yaşıyordu. Bense daha önce aldığım bu hazzın, tadını çıkartıyordum...

Poyraz Karayel'in ilk bakışta klasik bir mafya dizisi gibi durduğunu bir kenara bırakırsak, içerisinde barındırdığı komedi unsuru ve babacan tavırlarıyla öne çıkan Bahri karakterinin bu algının biraz ötesinde bir seyri vaat ettiğini söyleyebilirim. Tabi geri aldığımız bu 'ilk bakışı' yeniden yerine bıraktığımızda, Zafer gibi kendi canından olmayan herkesi yok sayan destursuzları da görebiliriz. Yani dizinin sunduğu kalıp, tek düze bir hikayeyi ve işleyişi barındırmıyor. İçerisinde görmemiz gereken birkaç çeşit desen var ve biz kendimizi hangi desene yakın hissediyorsak, kalıbın içerisine de onu yerleştirmeye yönlendiriliyoruz.

Malum insanoğlu, çok acımasız ve riyakar. Kendi canından, hayatından olmayan herkesi bir çırpıda silebilecek kadar da gözü kara. Yeri geldiğinde de kendisi dışında kimseye değer vermeyecek kadar bencil... Hayatlarımız o kadar karmaşık ve dinamikleri o kadar farklı ki, insan kendisi gibi düşünen birileriyle karşılaştığında dahi istemsiz bir şekilde mutlu hissedebiliyor. Tam tersi olduğunda da, "ne bekliyordun ki zaten" diyerek, en başında kabul edilen değerlerle yaşamayı öğreniyor. Bazen öldürmek, bazen mutlu etmek, bazen de yok saymak en kolay seçim oluyor ama ya sevmek?... Bunun için kaç kalp hakkıyla mücadele edebilir ki?..


Bahri'nin geçmişini henüz bilemiyoruz. Şuan için oldukça 'babacan' ve evlatlarına karşı aşırı sevgi dolu bir ebeveyn figürü olarak resmediliyor. Ya geçmişinden ders almış ve düzelmiş ya da bize gösterilmeyen veya hissettirilmeyen başka bir Bahri, derinlerde ortaya çıkmayı bekliyor. Bu süreç nasıl gelişir bilemiyorum ama şahsen göründüğü gibi babacan birisi olmasını temenni ediyorum. Bir oğlunun da uyuşturucu sebebiyle ölmesinden sonra bu bozuk düzene girmemeye yemin etmiş birisi Bahri, öncesinde de öyle düşünüyor muydu onu da zaman gösterecek ama bir şekilde, özellikle de Sadrettin sebebiyle bu bataklığa çekileceğini düşünüyorum. Babasından gizli dolap çevirmeye bayılan Sadrettin'in ilk üç bölümde onun ve ailesinin geri kalanının başına açtığı sorunlar gösteriyor ki, durmayacak ve durmadığı sürece en büyük zararı onun dışındaki herkes görecek.


Adam hem asi, hem tutarsız hem de katıksız kötü. Gözümde şahsen Zafer'den pek de bir farkı yok. Zafer en azından yumuşak yüzüyle yaptığını sıradanmış gibi göstermeyi başarıyor ama Sadrettin, normal anında bile gözlerinden ateş saçmayı marifet sayıyor... Sırf kendisine laf attı diye, iki insanı öldürmek de nesi?.. Tamam aranızda bir husumet olabilir, kendince kolay yutulmayacak şeyler de duymuş olabilirsin ama bu eline aldığın yangın tüpünü, arkasından sinsice takip ettiğin iki insanı öldürme girişimini masumlaştıramaz kesinlikle... Hele de baban, tam da öldürdüğün o adamlardan birinin babasına "kendisinden ve ailesinden hiçbir zararın gelmeyeceği" sözünü vermişken hem de. Bu sözden haberinin olmaması dahi masumlaştıramaz işlediğin cinayetleri-ki birini de senin yüzünden adamlarından birisi işledi...


Kulaksız'ın oğlunun öldüğünü hissetmesinden ve tam da kısa süre önce karşı karşıya geldiği ailenin bunu yaptığını düşünmesinden daha normal bir şey olamaz elbette ama öç almak için içlerindeki en masum olanı seçmesi tam bir hayvanlıktır. En az oğlunu öldüren Sadrettin'in hayvanlığı kadar derin ve şiddetli bir hayvanlık hem de... Elbette bunu, en masum ve korunmasız olan Ayşegül'den başkasına yapacak cesareti yok. Mesela Sadrettin'i öldürme talimatı verdiremez; biliyor çünkü Sadrettin'in çevresinin nasıl bir aşılmazla örüldüğünü. Tabi en kolay hamle bu durumda, en korunmasız olanı alt etmek oluyor... Babasının sürekli peşine adamlarını takıp kendisini takip ettirdiğini bilen ve bundan rahatsızlık duyan Ayşegül'ün, yeniden peşinde iki tane adam görmesi kendisini en masumu düşünmeye itti. Yine babasının peşine adamlarını taktığını düşünen Ayşegül'ün, Sema'yı arayarak bundan duyduğu rahatsızlığı dile getirmesi ise resmen hayatının kurtulmasına sebep oldu. Kız şimdi peşinde adam gördüğünde hep bir ikilem yaşayacak; "peşimdekiler ya babamın adamları ya da düşmanlarının" diye. Böyle bir hayatı yaşamak istemeyip koşar adımlarla kaçmaya çalışan Ayşegül için bu mücadele gerçekten yorucu bir tabloyu resmediyor. Tabi yurt dışına gidip, babasından tamamen kurtulma hayallerinin önünde ise kocaman bir aşk duruyor...


Tam bir tesadüfler zinciriyle hayatına dahil olduğu Poyraz'a her geçen gün biraz daha çekilmiş olarak görüyoruz Ayşegül'ü. Sanki aralarında görülmeyen bir mıknatıs varmış ve ikisini birbirine çekiyormuş gibi duruyor. Tabi bu güçlü çekimin bir ayağının babasına kadar uzanması, bir süre sonra her şeyi arapsaçı formuna sokmaya da aday... Poyraz'ın resmen polislikten el çektirildiği bir süreci izledik ilk bölümde. Üzerine kurulan kumpas ve kırılan onurundan daha çok canını acıtan ise bu durumu bahane ederek Sinan'ın velayetini alan Ünsal olmuştu. En başından beri kızıyla birlikte olmasını istemediği Poyraz'ın bulduğu ilk açığında, karşısına dikilmekten geri durmadı Ünsal. Onun kendisi gibi yetiştireceğinden korktuğu torununu yanına aldı. Aralarında zaten her zaman heder olan da o çocuk değil miydi zaten?.. Buraya kadar da sürmeyecekti heder oluşu... Babasının hapse girmesi ve ondan ayrı kalmanın hüznüne bir de onunla bir daha hiç yan yana gelemeyeceği korkusu eklenmişti minik Sinan'ın. Zira bu sürecin bir sonraki adımı, yurt dışında eğitim görmesiydi. Babasından ne kadar uzak olursa o kadar iyi olacağına inandığı torununa, en büyük kötülüğü kendisinin yaptığından habersiz olan Ünsal'ın bir sonraki planı buydu. Bu planı öğrenen Sinan'ı kurtaracak isim ise babasından başka biri değildi elbette... 


Bin bir hır gür ve tantana eşliğinde Sinan'ı onların elinden aldı ve tesadüfler zincirinin sürekli bir araya getirdiği Ayşegül'ün evinde saklandılar. Adam çaresizlikten resmen nirvana yaşıyorken, çareyi kendisinin olmadığı bir hayatta görmesi büyük bir sürpriz değildi. Oğluna bu şekilde iyi bakamazdı ve Ünsal haklı olabilirdi. Ona nasıl iyi bir örnek olabilirdi ki?.. Kafasında hep bu sorular dolaşırken, en doğrusu gerçekten onların yanında yetişmesi gibi duruyordu. Öyle de yaptı ve Sinan'ı onlara yeniden verdi. Tabi Sinan bu sefer de babasına çok gücenmişti ve hem ondan hem de büyük babasından kaçmakta buldu çareyi... Çocuğun kaçış olarak seçtiği yerse, Ayşegül'ün eviydi. Minik afacan güvenli ellerdeyken, bir süredir yokluğunun kendisine kesilen faturası ve nerede olabileceğinin gerilimiyle kıvranan Poyraz'ın, bunu öğrendiğinde huzurla dolması bir oldu. Kendisini almaya gelen babasına önce trip atan, sonra yeniden kıyamayan ve peşinden giderek af dileyen Sinan'ın aralarda heder olmaması için atılacak en doğru adımın, düzenli bir iş ve yaşamdan geçtiğini çok iyi biliyordu Poyraz ve bunun için ona yardım edecek kişi, canını kurtardığı Bahri...

Dedim ya bu adam çok babacan diye, bunun doğru olduğunu kanıtlarcasına eski bir polis olduğunu söylemesine rağmen kucak açtı Poyraz'a... Birkaç kuruş verip başından savmayı da seçebilirdi bunu öğrendiğinde. Kim yüzlerce aktif polisi tanıma ihtimali olan eski bir polise kucak açar ki bu devirde? Tabi sınanmadan da olmaz elbette... 


Bahri'nin belki de en çok güvendiği isim Selma. Bir avukattan çok daha fazlası olduğunu anlamak için, sadece birkaç dakikayı yanında geçirmeniz yeter de artar bile. Zira Poyraz'ın ilkokuldaki matematik notlarına ulaşacak kadar derin ilişkilere sahip. Poyraz'ın bu soru sırasında önüne getirilen sebepler, aslında onu hep köşeye sıkıştıracak cinstendi. Ama o olabildiğinde açık sözlü olan konuşması sebebiyle, her kapıyı açmayı başarıyordu işte... Tek derdinin oğlunu geri almak olduğunu söylemesi ve bunun için bu işe ihtiyacı olduğunu dillendirmesi, kendisine karşı ön yargıları ilk etapta kırmış gibiydi. Öyle ki, hem otellerinde yüksek maaşlı bir görevde çalışıyor gösterilecek hem de çok iyi bir velayet avukatı davasına bakacaktı. Bahri'nin babacanlığı yeniden konuşmuşken, adamlarının Poyraz'a güvenmeleri için bir aşamayı daha geçmesi gerekiyordu. Burada da Poyraz'ı kurtaran polisliğinden kalma bir bilgi oldu. Artık tamamen içlerindeydi ve Bahri'nin has adamı olmasının önünde çok az bir engel kaldı. 

Poyraz onun sayesinde oğluna kavuşabilir ama orada çalışmayı kabul etmesinin ilk baştaki sebebi amiri Mümtaz'ın da onun beynine bu vaadi sokmasıydı. Bahri'nin yanında öğrendiği bilgileri uçurması sayesinde polisliğe geri dönebileceğini, dolayısıyla da oğluna kavuşabileceğini vaat ediyordu çünkü. Şimdi ise içerisine girdiği dünyada, aynı vaat sadık bir çalışan olması karşılığında sunuldu ona. Yani Poyraz'ın ileride hangi vaadin peşinden gideceğini seçmesi gerekecek. Ya has adam olacak ya da hiç güvenmediğim Mümtaz'ın kuklası...


Bahri bariz şekilde, "ben ne dersem o" kafasında değil. Kendisine iyi bir alternatif sunulduğunda, fikrini değiştirme eğilimi sergiliyor ve Poyraz'ın fikirlerine önem vermeye başlaması da iyiye işaret. Dün akşam yayınlanan üçüncü bölümde de bunu gördük. Ayşegül'ün peşindeki adamlardan birini de, Poyraz etkisiz hale getirmişti ve arabanın bagajına koyduğu gibi Bahri'ye getirdi. Kimin adamı olduğunu öğrendikten sonra ise ölmesi gerekiyordu haliyle. Ama Poyraz, Bahri'nin verdiği bu emri yarıda kesip kulağına bir şeyler dedi. Bahri, "verdiği emirlerin yerine getirilmesine engel olunmasından hoşlanmadığını" dillendirmiş olmasına karşın, duyduklarının ardından emrini geri çekti ve Ayşegül'ün kaçmasın diye kitlediği odasından çıkmanın bir yolunu bulup evden ayrıldığını öğrendikten sonra Poyraz hariç hepsi oradan gitti... Poyraz ise polis olduğunu söyleyip, adama güven aşıladıktan sonra onun bağlı olduğu ipleri çözüp gitmesine izin verdi. Tam adam pencereden kaçtığı sıradaysa içeri Bahri ve kalan herkes girmişti. Perde bu an indi ama önce sonunu düşünemesem de daha sonra bunun o kulağa söylenen şey olma ihtimali aklıma geldi. Muhtemelen salınan adamın Kulaksız'a gitmesini takip edip bekleyecekler. Zira tüm bu olanlardan sonra Kulaksız, ecel korkusuyla topuklayıp kaçmıştı... 

Son dönemeçte, hem cinayet görüntüleri sebebiyle Sadrettin hem de yakın arkadaşının evlenip şehir dışına çıkacağı için özel doktorluğunu yaptığı kıza bir süre kendisi özel doktorluk yapmayı kabul eden Ayşegül tehlikede. Zira ikisinin de başına bela olan kişi aynı isim, Zafer oldu/olacak... Sanki tüm merhameti ve sevgisini sadece küçük kızına saklıyormuş gibi gözüken Zafer'in avucunun içine alacağı ikili üzerinden Bahri'ye neler yapacağı merak konusuyken, tesadüfler serisiyle karşılaştığı ve aralarında bir çekim olan Ayşegül'ün babasının, Bahri olduğunu öğrenen Poyraz'ın bundan sonra nasıl hareket edeceği de ayrı bir merak konusu... Bakalım Poyraz Karayel ilerleyen bölümlerde, bizi bunlar gibi hangi maceraların içerisine çekecek...

Beklenen Kral

1 yorum :

  1. Yine güzel bir yazı olmuş. Elinize sağlık. Yarın da sizden Aramızda Kalsın'ın Final bölümü yazısını bekliyorum. :)

    YanıtlaSil