Sorular cevaplarını bu kadar kısa sürede bulmaz diyorken, yeniden ters köşe olduk bu hafta. En önemlisi de Sema noktasında yaşadığımız ters köşeydi; Sema'nın ölmeyeceğinden emindik ama bunun nasıl ve ne şekilde gerçekleşeceğini tahmin etmek imkansızdı. Geçtiğimiz haftanın karamsarlığının gölgesinden tamamen uzak, başarılı bir bölüm izlemenin tadı ise enfesti...
21. Bölüm
Poyraz'ın bir bölümde böylesine değişebilmesine inanmak güçtü açıkçası benim için. Tabi yaptıklarından sonra 'anti kahraman' kimliğinin, gözümde 'sevilmeyen başrol'e evrildiğini ise söylemeliyim. Kendi façasını kurtarmak için Sema'nın başını yakmasına gerçekten kızmışken, tamamının önceden planladığı bir kurgu olması kesinlikle şaşırtmadı...
Sema'ya son anda yaptığı teklif, kurgunun başarılı devam etmesiyle birleşince sorunlar da tek tek çözüldü. Evdeki köstebeği bulmak için oynanan bu oyunun sonucunda ise kazananlar Poyraz ile Sema, kaybedenlerse Mümtaz ile Songül oldu. Bu arada Songül'ün bebeği, onca sarsıntı ve strese hâlâ nasıl yerinde duruyor anlamak güç. Biyonik kadın vesselam ya da umursuz mu diyeyim bilemedim. Suçuna hemen Sadreddin'i de ortak etmesine ise pek güldüm. Asla ama asla tek başına yüzleşme cesareti yok hiçbir güçlükle. Her zaman yanına bir yoldaş arıyor ve ister iftira ister gerçekler söz konusu olsun, hemen kurbanını buluyor. Bu özelliğiyle de ayrıca takdir edilesi kendisi...
İşlediği 'sözde' cinayetten sonra herkesin Poyraz'a cephe alması beklenen bir gelişmeydi. Özellikle de Ayşegül'ün babasının yaptıklarından duyduğu rahatsızlığı sürekli dile getirmesi düşünüldüğünde, Poyraz'ın hemen hemen tüm saflarının yıkıldığını görecek gibiydik. Sema'ya ne olduğunun belirsizliğini koruduğu anlarda da bunu çok güzel gördük. Ayşegül'ün kızgınlık duvarının yıkıldığı anlarsa pek keyifliydi. Sema'nın aslında ölmediğini görmesi ve bunun Poyraz'la yaptıkları bir planın ürünü olması, belki de en çok onun içini ferahlattı. Zira bir yanda sevdiği adam, diğer yanda da kardeşi yerine koyduğu Sema vardı. Songül'ün kafasına uzattığı silahı ve zerre kaybolmayan dik duruşuyla Sema ise kesinlikle favorim.
Tabi halen kırgındı için için... Poyraz'la anlaşmasa ölmüş olacaktı çoktan. Bunun kararını veren Bahri'ye daha da sinirlenmesinden başka seçeneği de yoktu haklı olarak ama müştemilata gittiklerinde, Poyraz yine cefakârlığını konuşturdu ve Bahri'nin de en başından beri her şeyden haberdar olduğunu söyledi. Bu ilerde Sema'yı yumuşatacak etkenlerden biriyken, birden başka bir etken her şeyi alt üst etti... Zira katilinden, babasının pedofili olduğunu öğrendi... Babasının onun küçüklüğünde sergilediği bu sapıkça eğilimi ablasının intihar etmesine sebep olunca, o da zarar görmesin diye annesi gidip her şeyi Bahri'ye anlatmış. Ve sonrası da bildiğimiz gibi...
Sema bu anlarda, babasının ölmesine sebep olan kişinin Bahri olduğunu öğrendiği yerde duruyor gibiydi. Yine yıkılmış, içi dağlanmıştı. Babasına önce bunu konduramadı ama sonunda kabullenmek zorunda olduğunu anladı. Bahri'nin de neden söyleyemediğini anladık hep birlikte. Bu öyle kolay kolay dile getirilebilecek, anlatılacak bir konu değil. Bakalım Sema bu gerçeğin ardından Bahri'ye kısa sürede yeniden bağlılığını bildirecek mi?.. Şahsen ben umutluyum. Özellikle Poyraz'ın onun da plandan haberinin olduğunu söylemesi çok yardımcı olacaktır affetmesine... Bu arada ablasının intiharının gerekçesini de ayrıca merak ediyorum. Babasının pedofili olduğunu öğrendiği için mi, yoksa düşünmek istemeyeceğim şeyler yaşadığı için mi noktasında aydınlatılsak ileri ki bölümlerde süper olur. Bunu da Sema'nın annesiyle olan sahnelerinde öğrenebiliriz zannediyorum...
Poyraz ve Ayşegül cephesinde ise bölümün başında tamamen kopmuş olan ilişkilerinin eski tadına gelmesi pek iyi oldu. Onların aşkının önündeki engel ise şüphesiz ki Begüm... Poyraz'ın polisliğe devam ettiğine dair -gerçekliği halen şüpheli- belgeyi geçtiğimizhafta bulan Begüm, onu bu bölüm kullanmazsa olmazdı. Poyraz'ı köşeye sıkıştırmak için eline geçen bu fırsatı iyi değerlendirmesini de kendince bildi; belgeyi alıp yerine, "Küçük sırrın bende güvende" yazılı bir not bıraktı.
Aslında belgeyi almayıp, o notu bırakmasaydı şimdi sorun kökten çözülmüştü onun nezdinde. Yani akıllılık mı yaptı, salaklık mı muâllak. Poyraz'ın onun tehditlerine uyup uymayacağı ise ayrıca muâllak bir konu. Sinan ve Ayşegül'ü birbirinden uzak tutmasını istemesini anlarım da, bir de kendisini Ayşegül'den uzak tutmasını istemesini anlamak güç. Begüm, bariz ruh hastasısın... Bu arada bölüm boyunca elinde gezdirdiği içki matarasının içerisine ne koydu da, kimse bir türlü alkol aldığını anlamadı çok merak ediyorum. Acaba, içine su doldurdu da, kendini öyle mi tatmin ediyor?.. Hani böylesine bir ruh hastasından beklenmeyecek bir davranış da değil, şaşırmam yani...
Mümtaz ve Zafer cephesine geldiğimizde, yine bitmek bilmeyen oyunlar ve kurbanlar senfonisi çalınıyordu diyebiliriz. Sema planlarının elinde patladığını öğrenen Zafer, işlerini sağlama almak için Bahri'nin hakkındaki dosya ile ilgilenen savcının oğlunu yüksek dozdan öldürtüp gözünü karartmasını isteyecek kadar hayvanlaştı. Bu çocuk da malum ki Zafer'in kliniğinde tedavi gören, Ayşegül'ün onu gördükten sonra klinikte çalışmayı kabul ettiği Oğuz'dan başkası değildi. Bu planı her ne kadar son anda Mümtaz Poyraz'a yetiştirse de, onlar Zafer'in adamlarından önce yetişemediler ve mücadele etmesine karşın Oğuz'un boynundan yüksek dozda uyuşturucu vücuduna zerk edildi...
Bundan sonrası ise hem Poyraz hem de Ayşegül için çok sarsıcıydı. Tedavisi çok iyi giden ve kısa süre sonra klinikten çıkmasına izin verilecek Oğuz'un ölürken dahi Ayşegül'e, "Buradan çıkabilecek miyim?" sorusu hakikaten doruk noktasıydı sahnenin... O çok istediği çıkışı ise bedeniyle değil ama ruhuyla gerçekleştirdi Oğuz bölümün perdesi aşağıya indiğinde... Dizide şimdiye kadar izlediğim en vurucu sahnelerden birisiydi. Oğuz'a hayat veren arkadaşın performansı da çok başarılıydı, tebrikler... Sahnedeki, "Oğuz'a uyuşturucu zerk edilmeden yetişilebilirdi" noktasına ise değinmeyeceğim; bunun üzerinden yazılacak hikayeyi ayrıca merak ediyorum. Özellikle savcının bundan sonraki tutumunu...
Sefer'in Zafer'in yoldaşı olan avukatı, Sema'nın masum olduğunu itiraf etmesinin ardından başından vurma sahnesi çok iyiydi. Tam Sema'nın vurulduğu-nu düşündüğü- yerde alnının çatına yerleştirdiği kurşun efsaneydi. Bu arada Zafer'in, "Ne yaparsanız yapın" söylemi ise her türlü pisliğini örten avukata muhtemelen ölmeden önce kapak oldu. Beter olsun, darısı Zafer'in başına...
Çiğdem ve Zülfikar'ın yeniden birleşmelerine önayak olarak Taş kafaya ise hürmetler... Çiğdem babasının gerçek yüzüyle tanıştı ve ardından da resmen Zülfikar'a kaçtı. Tabi bu ilişkileri nezdinde hiç de iyi olmayacak ve Çiğdem'in babası da bu saatten sonra elinden geleni ardına koymayacak. Yani olan yine Zülfikar'a oldu. Artık aşkına kavuştuğu için mi sevinsin, sonu gelmeyecek bir savaşın içerisine çekildiği için mi üzülsün; ona da kendisi karar versin...
Bakalım gelecek hafta bıraktığımız yerden sonrası nasıl gelişmelere tanıklık etmemizi sağlayacak. Oğuz'un ölümü, savcının bunu öğrendikten sonraki tavrı, Sema'nın babasıyla ilgili gerçekleri öğrendikten sonra Bahri'yi affedip etmeyeceği, Begüm'ün Poyraz'ı köşeye sıkıştırmak için gerçekleştireceği yeni hamleleri ve son olarak da Zülfikar'ın aşkının bedelini ödemek zorunda kalışı... Haftaya bizi bekleyen varlığından haberdar olduğumuz konular bunlar, bilmediğimiz bir sürünün de içerisine katılacağı kesin. E öyleyse, bekleyip görelim derim...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder