İnsan da değişiyor. Hatta bambaşka birine bile dönüşebiliyor... Hayat bir yerde farklı çıkmazlar yaratırken, başka bir yerde o çıkmazları açacak anahtarlar bırakıyor. O andan sonrasındaysa, çıkarımlar yapmak ve kendini bulmak önemli oluyor... İnsan değişiyor, evet. Ama bu bazen sadece o, "ölüm iyiliği" dediğimiz şey de olabiliyor...
9. Bölüm
Birisi, "Bahar'a bir şey olacak ve sen üzüleceksin" dese sadece güler geçerdim. Zira karakterle empati yapabileceğim hiçbir insani unsur yoktu benliğinde. Karakteri gibi yeteneksizliği de, evlere şenlikti. Lâkin son bölümlerde gözle görülür şekilde başlayan o değişim, bu bölüm resmen taçlandı. Karakter iyi birisi olmak için çabalıyordu. Yeri geldiğinde iğnelemekten geri kalmıyordu ama bir hasta söz konusu olduğunda, kişisel husumetlerini bir kenara bıraktığını görmek pek hoştu. Tam da bundan sebep, başına bir şey gelecek hissi yoğunlaştı. Ve kendini GTA oyununda zanneden bir şizofren tarafından, yine iyilik yaparken vuruldu. Bir yerde, başkasının canı için kendi canından vazgeçmiş oldu... Bahar'la bu söylemleri yan yana getirmek ne farklı bir his. Ama öyle. Hemen tedavi altına alınması gereken çocuk hasta için, hiç düşünmeden kendisini ambulansa attı. Kucakladığı gibi de Oğuz'a teslim etti. O andan sonrasıysa, çokça tahmin edilebilir düzeydeydi... Bir şey olur mu? Bana bu kadar iyileştirilmesi, yukarıda da bahsettiğim o 'ölüm iyiliği' gibi geldi. Ve öleceğini düşünüyorum. Bakalım, neler olacak...
Geçtiğimiz bölümün sonunda Eylül ile Ali Asaf deniz kenarında tam öpüşmek üzereyken araba farları yanmış ve Mehmet'i arayan mafyanın onların yanına geldiğini düşünmemiz sağlanmıştı. Zira öncesinde mafya arasında geçen diyalog da bu yöndeydi. Lâkin bu bölüm o konudan hiç eser yoktu mesela? Mehmet'in Esma'nın paralarını aşırıp ortadan kaybolması dışında, o aksın hizmet ettiği ekstra hiçbir sahne olmadı. Eylül'ün arabasını kaçıran kişinin ruh hastası bir kardeşi çıkması, annesiyle onu öldürmesi ve daha sonra birden kendini Eylül'ün arabasında bulup, bölümün sonuna uzanan bir çatışma ortamına hizmet etmesini sağlamak da pratikte güzeldi. Yalnız uygulamada, o çatıda geçirilen bir sürü zamanın heyecan unsuruna büyük bir çelme taktığını düşünüyorum. Karakterin sürekli kendi kendine konuşması, görüntünün tıpkı zihni gibi karmaşıklaşması ise bir yerden sonra beni yordu. Bölüm sonunda evet oldukça etkilendim ama bu kadar uzun bir, 'öncesi' kısmı olmasa daha çok memnun olurdum. Bir de sıradan bir av tüfeği, sonradan birden nasıl keskin nişancı silahına dönüştü anlamadım. Evde cephane falan vardı sanırım...
Tehlikede olan tek kişi Bahar değil. O ölüm kalım savaşı veriyor, diğer yanda da Eylül'e bir şey olacak mı merakı tetiklendi; bekliyor. Mâlum, yersiz bir cesaret gösterisiyle tek başına çatıya çıktı. Bir polis gelene kadar en azından bekleyemez miydi ya da o an arayıp da hastane içindeki polise haber verilmesini söyleyemez miydi bilemiyorum. Cengaver misali çatıya çıkmanın çok da mantıklı olmadığı ortada... Elbette o vurulmayacaktır. Ya son anda Esma'nın haber verdiği polisler yetişmiş olur ya da bir şekilde ruh hastası şizofren kendini çatıdan falan atar. Göreceğiz, neler olacak...
Şimdiye kadar hep aşktan kaçan, otomatikman Ali Asaf'a yüz vermemek için çırpınan Eylül'ün itirafına da şahit olduk bu bölüm. Gayet güzel bir sahneydi. Ali Asaf'ın duyduklarına inanamayışı ve uzun süre kendine gelememesi de keza... Bu itirafı tetikleyen Eylül'ün babasının vurulma sahnesi de bununla birlikte birçok kırılmayı beraberinde getirdi aslında. Mesela, babasına karşı sevgisinde bir dirhem azalma olmadığını anladı. Ona bir şey olacak diye eli yüreğinde beklerken, bu gerçekten çok da kaçamazdı. Bu iki önemli konuda atılan adımlar, bundan sonra tavrında nasıl değişikliklere sebep olacak göreceğiz. Her ne kadar son kertede babasını yine haşlamış olsa da, o içindeki sese kulak vermeden edemeyecek bana göre...
Kendine yapılanın öcünü almak için, Eylül'ün başına eski hastasını musallat eden Sinan ise yeniden kazanamayacak; o da cepte bu arada. Esma'nın kafesine gitmesi, yaşadıkları küçük atışma ile hafızasına kazınması ve daha sonra Eylül'ün babasının kafeye gelip konuyu açması tüm kilitleri birer birer açtı. Bundan sonrasında ise gerçeği adama itiraf ettirmek ve Eylül'ün aklanmasını sağlamak var... Sonuç göründüğü gibi şahane ama gidişatta bir sıkıntı yok mu sizce de?.. Biliyorsunuz Eylül'ü babası, babaannesinin evinin önüne resmen bir paçavra gibi atıp çekip gitmişti. Esma da bizim hayatımıza o sürecin çok sonrasında girdi. Peki bu adam Esma'yı ne zaman tanıdı da, "kızım" diye seslenecek kadar samimi oldu? Gizliden gizliye Eylül'ü gözünün önünde tutuyordu da o vesileyle mi aralarında bu tanışıklık olmuştu, yoksa ortada büyük bir boşluk mu var? Ben bilemedim doğrusu...
Oğuz'a gelirsek, o aşkının gümbür gümbür arkasında. Her ne kadar Bahar'la tam bir yakınlaşma içerisine girmeleri mümkün mü derken, kızın başına gelenler her şeyi riske sokmuş olsa da; ne olacak bilinmez. Belki de Oğuz aşka tamamen küsecek. Gözleri dolu dolu zaten hep, doğrusu beklerim ben o romantik prensten öyle bir çıkış... Keyifli bir bölüm izlediğimizi söyleyebilirim. Yer yer aşırı durağana geçse de, genel olarak iyiydi. Bölüm sonu ise tam anlamıyla efsaneydi... Bakalım, bir sonraki bölüm neler getirecek beraberinde...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder