Beklenen Kral
Romantik Komedi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Romantik Komedi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Eylül 2018 Çarşamba

Erkenci Kuş: Albatros yeniden dudaklarında...


Romantik komedi dediğin tek şeritli dağ yolu gibi. Ondan sebep ortaya çıkan işler hep birbirine benziyor, hatta gün geliyor başka bir dizide duyduğun repliği işitiyorsun; olmadı sadece isimler, karakterler ve oyuncular değişiyor ama sen aynı şeyi izliyorsun... Bu sorun mu? Kimileri için, evet. Bana göreyse, değil. Esinlenmenin her konuda ve durumda olduğu gibi burada da suyu çıkartılıyor yalnızca. Lâkin şunu da kabul etmek gerek ki, romantik komedi dediğin de öyle dipslz bir kuyu değil. Günün sonunda elinde kullanabileceğin birkaç kalıp ve işleyiş var. Biraz çıksan o kalıpların dışına, iş komedi ya da drama doğru kayıverir... Erkenci Kuş ekseninde yaşananlar tamamen bundan ibaret. Kiralık Aşk'la karşılaştıran, birçok sahnenin benzerliğinden şikayet edenler görüyorum ama hikâye sahibinin Kiralık Aşk senaristi olduğunu düşünürsek; bunun daha masum bir kopyalama olduğuna inanıyorum. Sonuçta kimisi de birebir dizi konusu araklayıp "trük bunlar çok olağan" diyor. Tam da bundan benzerliklere takılarak sinir olmak yerine izlediğim şeyin keyfini çıkartmaya çalışanlardanım. Peki bunu yapmak ne kadar kolay?..

2 Ocak 2018 Salı

Dolunay: Veda vakti...


Bir diziyi izlemeye başladığınızda, hele de sevdiğiniz isimler varsa kadroda beklentiniz ister istemez çok yüksek oluyor. Karşınızdaki işin ne kadar iyi olduğu, o oyuncuların kariyerinde nasıl bir sıçrama tahtası olacağını da gözler önüne sermekte zira. Kimse beğendiği oyuncunun ekran ömrü kısa bir işte yer almasını istemez. Pek tabii ne kadar uzun soluklu olursa olsun, kariyerine ivme katmayan işlerden birinde yer almasını da istemez. Yani aslında ikisinin de sonucu aynı yere çıkıyor; iyi performans şarttır ama iyi senaryo ve iyi reji her şeydir. Çünkü ikisinden biri tökezlemeye başladı mı, dönülmez akşamın ufkuna savrulmanız çok da uzun sürmüyor...

25 Aralık 2017 Pazartesi

Dolunay: Başarılı performansların yaşattığı dizi...


Aşk, bazen insanın mutsuz olacağını bile bile arkasına bakmadan kaçtığı bir duygu olabilir mi gerçekten? Ne yaptığını bilmeden, düşünmeden hareket etmesinin sonucu mudur yoksa tamamen başına gelenler? Kim mutluluğu elinin tersiyle iterek, kendisine yeni bir huzur ortamı yaratabilmiş ki? Kim, kendini mutsuzluğa hapsettiği için takdir görmüş? Neden, kaçmak Nazlı? Kim, aşktan kaçmanın hayrını görmüş?..

5 Aralık 2017 Salı

Dolunay: Klişe iyidir ama suyu çıktı mı da kahrı çekilmez...


Klişelere suyu çıkartılmadığı müddetçe çok da karşı değilimdir. Bazen öyle gerekli oluyor ki, sıradan bir klişenin bile hayat kurtarabildiğini görüyoruz dizi evreninde. Bundan sebep, senaristlerin her sıkıştıklarında ona sarılmalarını çok iyi anlıyor ve destekliyorum. Ama başında da dediğim gibi, suyu çıkartılmadığı sürece. Mâlum, her şeyin fazlası zarar. Klişenin bile...

28 Kasım 2017 Salı

Dolunay: Tutarsızlıktan dökülen tek bir karakter kalmayana dek!..


Bazen neyi istediğimizi bilemiyoruz. Nasıl tatmin olacağımızı da. Şunu kabul edelim, doyumsuz varlıklarız. Hem de her konuda. Hiçbir şeyle yetinmeyi bilmiyor, dile getirmesek dahi iç geçiriyoruz. Çünkü, her şeyden çok çabuk sıkılıyoruz. Haklılıklarımız, tamamen yok olacak günahlarımız da bu sebeple zaman zaman heba oluyor. Biz değişmiyoruz ama herkesten değişmesini istiyoruz. Sonra dön başa tekrar, aynı mücadelenin içerisine savruluyoruz. Dedim ya, bazen neyi istediğimizi gerçekten bilmiyoruz... Tıpkı Pelin gibi. Siz kendisinin ne istediğini anlayabildiniz mi?..

21 Kasım 2017 Salı

Dolunay: Fabrika ayarlarına dönmek mümkün mü?..


Sadece sevmek yetmez, hep derim bunu. Sadece aşık olmak, birinden hoşlanmak ya da birine karşı yakınlık hissetmek tek başına yeterli değildir. İnsanın her şey için olduğu gibi tüm bunlar için de mücadele etmesi gerekir. Zira, elde edemedikçe kendi içine yönelen ve daha çok canı yanan da o insanın ta kendisidir. Olmadık sorunlar çıkarmak, hiç olmadık şeylere tepki göstermek ya da özünde saf duygulardan birisi olan kıskanmayı yok yere heba etmek yersizdir. Bunca yersizliğe sürükleneceğine, burnunu sokmaman gereken şeylerden uzak durman yeter oysa. Değil mi Nazlı?..

14 Kasım 2017 Salı

Dolunay: Dizi bitsin derdinde misiniz?..


Kötülükler karşısında, hep en gür yine kötülerin sesi çıkmıştır. Ya haksızlıklarını bastırmak ya da haksızlığa uğramayı hiç bilmedikleri için. Ucu kendine dokunan kötülük karşısında birden melek kesilenler ise en tehlikelisidir. Zira, şeytan da bir melektir ve artık o kişinin daha da kötü olmasının önüne geçebilecek hiçbir şey yoktur. İyice gemiyi azığa almışlarken hem Hakan hem de Demet'i şimdi ne durdurur?..

7 Kasım 2017 Salı

Dolunay: Aşık değiliz gibi çek panpa!..


Aşk insanı rezil de ediyor, vezir de. Aşkla mücadele etmesi imkansız, oyununa gelmekse çok kolay. Hele de ortada karşılıksız bir aşk varsa, işlerin sarpa sarması kaçınılmaz. Bu zehrin en büyük yan etkileri de; olmadık birine dönüşmek, kendini hiç yapmayacaklarını yaparken bulmak ve daima haklı olduğuna inanmak. Panzehir mi? Tek taraflı aşkta, panzehir ne arar? Ya vazgeçer, kalbine gömersin aşkı ya da gözlerini iyice karartır, tamamen yok edersin kendini. Tanıdığımız bir karakter de, o noktanın bir adım gerisinde şimdi...

30 Ekim 2017 Pazartesi

Dolunay: Siz aşktan yanıyorsunuz yahu!..


Yalan söylemeyen yoktur herhalde. Yalan söylemediğini iddia eden çok olsa da, böyle. Zira ister istemez insanın yalana ihtiyacı oluyor. Olmadık durumların içerisinden, büyük kabuslardan uyanmayı sağlıyor. Ama bu demek değil ki, yalanı bir yaşam biçimi haline getirmek de gerek. Kim sürekli kendini dahi kandırdığı bir hayatı arzular ki? Kim, olmadık yalanları hayatının bir parçası yapar? Kim aşıkken, değilmiş gibi davranır? Bu neye yarar?.. Yalana tersten bakalım yani birde. Kim kendini mutlu eden bir aşkı, yokmuş gibi gösterip de bunun sonucunda mutluluğu kucaklar?..

18 Ekim 2017 Çarşamba

Dolunay: Evli ve deli


Dürüstlükle hiçbir yere varılamadığı çok oluyor. İyilik yaptıkça, alttan aldıkça tepene çıkmalarını izliyorsun çünkü insanların. Hiç ders almadan hem iyi hem de dürüst kaldıkça da, bir bir her şeyini kaybedişini izliyorsun. Üzgünüm ama bazen kötü olmak da gerekiyor. Karşındaki kartlarını nasıl açıyorsa, senin de öyle açman şart oluyor. Zira satranç oynar gibi bir hamle sonrasını uzun uzun düşünmeye başladıkça, hayatta başka bir çelmenin seni bulması uzun sürmüyor... Ferit ve Hakan savaşında yaşandığı gibi. Aslında bu tek taraflı bir savaş. Hep bir tarafın mücadele ettiği, diğer tarafın mutlak yenilgiyle taçlandığı. Demek ki, artık yöntemleri tamamen değiştirmenin vakti geldi...

11 Ekim 2017 Çarşamba

Dolunay: Nazlı keşke denize açılsaydın?..


İnsan her an mutlu olmuyor, hissetmiyor da. Ondan ki mutluluğu yakaladığı anları daha bir unutamıyor. Hafızasında hep en güzel haliyle saklıyor... Tabi sadece mutlu olmayı sevmek yetmiyor, her şey için olduğu gibi mutluluk için de çaba göstermek gerekiyor. Mâlum, o da koşa koşa bizlere gelmiyor... Peki mutlu olmaya bir adım dahi olsa yaklaşabilecekken, başka işler peşine düşersek gerçekten hak etmemiş mi oluruz mutsuzluğu? Neden olmadık şeyler peşinde koşarak, kaçırıyoruz ki mutluluğu?..

4 Ekim 2017 Çarşamba

Dolunay: Evet demelisin Nazlı...


Biliyorsunuz dizilerde klâsiktir kötülerin her daim, iyilerinse yalnızca finalde kazanması. Her şey olup bittikten sonra zafer elde etmek sanki şahane bir şeymiş gibi, asla tanıklık edemeyeceğimiz o andan sonraki mutluluk için direnip izlediğimizle kalırız her birini. Yüzümüzde şapşal bir gülümseme, belki gözlerimizde birkaç damla yaş; "Paralel evrende şimdi mutlu mesut bir hayat sürecekler" yalanıyla avunuruz... Mâlum, gerçeklerin hayatlarımıza etkisinden hep korkmuşuzdur. "Salak gibi kırk bölüm seyrettim, son bölümün son beş dakikasında bir yüzümüz gülebildi" diyecek değiliz neticede. En güzeli, kendimizi kandırmamız... Dolunay'da da tıpkı böyle değil mi? Klâsik dizi çizgisinden gitmemesi için daha ne yapmamız gerek?

30 Eylül 2017 Cumartesi

Kalp Atışı: Bu güzel aşk da olmasa...


Sabretmek, sabredebilmek önemli. Yoksa hayatın çivisinin çıktığı her seferinde çıldırman içten bile değil. Nasıl baş edebilir ki insan, her an başka bir sorunla? Nasıl bir çaba, sorunsuz kılar ki sabretmekten başka?.. "Her şey olacağına varır" derler ya, o hesap. Kabullenmek bir yana, sabretmek önemli bir eşik. Belki sabrın sonu selamet olmaz ama dert edip tasalanmakla geçirdiğin vakitten daha huzurlu olursun. En azından denemiş olursun... Böyle bir sabır, Eylül'ün babasında da vardı. O katnem karısının her yaptığına tahammül ediyor, alttan alıyordu. Ama her şeyin olduğu gibi sabrın da bir sonu var. Güzelce patladı. Bundan sonrası, iyi baba olmaya çabalamasında saklı...

27 Eylül 2017 Çarşamba

Dolunay: Aşk, affeder...


Kızmak, bağırmak ya da ortalığı dağıtmak... Hangisi çözüm olmuştur yaşananların dinmesine? Hangisi, sona erdirmiştir hüznü ya da hayâl kırıklığını? Anlayış ve sükut gösterilse her şeyin çözüme kavuşması daha kolay olmaz mı? Sonuca daha çabuk varılmaz mı? Daha kısa yoldan dinmez mi acılar, sıkıntılar, kırıklıklar? Denemeye değmez mi, en azından?.. Bakın, Ferit bunu denedi. Bir ara zıvanadan çıkacakmış gibi hissettirdi ama o da çok sürmedi. En güzelini yaptı. Nazlı ile kopmanın eşiğindeyken, bir bütün kalmayı daha da kolaylaştırdı. Hem de tüm dış müdahalelere rağmen...

23 Eylül 2017 Cumartesi

Kalp Atışı: Eylül'ün cehennemi...


Bazen ne yaparsan yap, olmuyor. Her türlü içini yakacak bir şey seni buluyor. Kalbin sıkışıyor, canın sıkılıyor ama hiçbir şey değişmiyor... Ali Asaf ve Eylül'ün bölüm boyunca başına gelenler de tıpkı böyleydi. "Hep bir çıkmaza sürükleniyorlarken, nasıl bir bütün olacaklar?" sorusu ise hâlâ cevap beklemekte. O soru cevap beklerken, yanda da bu ilişkinin derince kuyusu kazılıyor. Olanların anı kurtarması da çare olmayacak gibi bir yerden sonra...

20 Eylül 2017 Çarşamba

Dolunay: Haklı olmak yetiyor mu?..


Her gerçekle başa çıkılmaz. Her gerçek, seni mutlu sona götürmez çünkü. İçinde büyük bir acı, hayâl kırıklığı, yoksunluk, çaresizlik vs... barındırabilir. Aslında daha çok bunları barındırır. Çünkü gerçekler hep güzel olsa, hiçbir şeyin sahtesine gerek olmazdı. Bundan ki, asıl önemli olan o gerçekle nasıl baş ettiğin. Seni nasıl etkilediği ve halini, tavrını nasıl değiştireceği... Şimdi o 'gerçek' sınavını Ferit veriyor. Sonunda Asuman'ın yaptığı hayasızlığı, bunu Nazlı'nın sakladığını öğrendi. Nasıl bir tepki verecek bilemiyorum ama hiçbiri, Bulut'u geri almak için özellikle son dönemde kılını dahi kıpırdatmadığı gerçeğini değiştirmeyecek...

16 Eylül 2017 Cumartesi

Kalp Atışı: Bahar'ı ne ara takıntın yaptın ki sen?


Bence aşkın en saf hallerinden birisidir, karşılıksız olan. En kıymetlisi vede en kıymet bilinmezidir aynı zamanda. İçerisinde kopan fırtınalardan kimsenin haberi yoktur çünkü. Kalbin kor olmuş yanar da, hiçbir çaba derman olmaz o yangına. Zira aşka kavuşman ya mümkün değil ya da çok zordur... Tam da bundan sebep Fatih'in içerisinde olduğu durumu çok iyi anlıyorum. Sevdiği kadını, daha ona sevdiğini dahi söyleyemeden kaybetti. Başkasına aşık olduğunu bile bile sevdi ve şimdi ölümü bir yerde kırılma noktası oldu. Ama bu demek değil ki, cinnet getirip sağa sola saldırması normal. Saf bir aşk, saf bir hüzün taşır. Takıntılı bir aşıksan, işte o zaman bölümde olanlar anlam kazanır...

13 Eylül 2017 Çarşamba

Dolunay: Vazgeçmemek gerek bazen...


Bazen vazgeçmemek gerekiyor. Ne olursa olsun, diretmek. Hayırlı ya da hayırsız, sonu mutlu ya da mutsuz; düşünmeden üzerine düşmek gerekiyor. Hele de ortada anlaşılması güç bir giz varsa... Çünkü altından ne çıkacağını bilemezsin. Yok yere, karşı taraf da çok istediği halde sırf o 'giz' sebebiyle ayrı düşebilirsin. Sonra da kafanda kurduğun onca şeyle, öylece kalakalırsın. İçinden çıkmak için hiçbir şey de çare olmaz. Nasılsa, "Bak ben senin peşini bıraktım, hadi neydi söyleyemediğin?" diye de soramazsın. İşte o sebeple en güzeli, bazen vazgeçmemek. Duyacağın şey, seni büyük bir hayâl kırıklığına sürükleyecek olsa da...

9 Eylül 2017 Cumartesi

Kalp Atışı: Hiç iyi olmamak mı lazım acaba?..


İnsan bazen nefesinin kesildiğini hisseder ya hani, ne yapacağını ve diyeceğini bilemez?.. İşte tam da öyle hissettim Kalp Atışı'nın bu bölümünü izlediğimde. Başından sonuna, aynı duygunun esiriydim. Ben ki kolay kolay, "Artık bitse bu bölüm" demem; bu sefer dedim... Neden böyle oldu bilemiyorum. Çok güzel kurgulanmış bir olay örgüsü var aslında ortada. Ama her şey o kadar uzatılmıştı ki, afakanlar bastı. Birkaç olmaması gerekli şey de, cabası...

6 Eylül 2017 Çarşamba

Dolunay: Şimdi ne kadar özgürsün?


Zorla hiçbir şey elde edilmiyor. Edildiğinin sanıldığı her seferin sonunda da büyük bir hüsran bekliyor. Kaçınılmaz sona, aslında zorlayarak daha çabuk ulaşılıyor... İnsan doğası gereği özgür olmayı sever. Özgürce yaşamayı, özgürce hareket etmeyi, özgürce kararlar vermeyi... Yine insan, çoğu zaman bu özgürlüğü yanlış yorumlar, yanlış şekilde ulaşmaya çalışır. Sonunda 'o an' istediği gibi özgür olduğundaysa, sadece büyük bir boşluğa düşer. Zira her özgürlük, kurtuluş demek değildir. Hele de ucunda kolay kolay dindirilemeyecek dev bir aşk varsa...