Beklenen Kral
Özge Gürel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Özge Gürel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ocak 2018 Salı

Dolunay: Veda vakti...


Bir diziyi izlemeye başladığınızda, hele de sevdiğiniz isimler varsa kadroda beklentiniz ister istemez çok yüksek oluyor. Karşınızdaki işin ne kadar iyi olduğu, o oyuncuların kariyerinde nasıl bir sıçrama tahtası olacağını da gözler önüne sermekte zira. Kimse beğendiği oyuncunun ekran ömrü kısa bir işte yer almasını istemez. Pek tabii ne kadar uzun soluklu olursa olsun, kariyerine ivme katmayan işlerden birinde yer almasını da istemez. Yani aslında ikisinin de sonucu aynı yere çıkıyor; iyi performans şarttır ama iyi senaryo ve iyi reji her şeydir. Çünkü ikisinden biri tökezlemeye başladı mı, dönülmez akşamın ufkuna savrulmanız çok da uzun sürmüyor...

25 Aralık 2017 Pazartesi

Dolunay: Başarılı performansların yaşattığı dizi...


Aşk, bazen insanın mutsuz olacağını bile bile arkasına bakmadan kaçtığı bir duygu olabilir mi gerçekten? Ne yaptığını bilmeden, düşünmeden hareket etmesinin sonucu mudur yoksa tamamen başına gelenler? Kim mutluluğu elinin tersiyle iterek, kendisine yeni bir huzur ortamı yaratabilmiş ki? Kim, kendini mutsuzluğa hapsettiği için takdir görmüş? Neden, kaçmak Nazlı? Kim, aşktan kaçmanın hayrını görmüş?..

5 Aralık 2017 Salı

Dolunay: Klişe iyidir ama suyu çıktı mı da kahrı çekilmez...


Klişelere suyu çıkartılmadığı müddetçe çok da karşı değilimdir. Bazen öyle gerekli oluyor ki, sıradan bir klişenin bile hayat kurtarabildiğini görüyoruz dizi evreninde. Bundan sebep, senaristlerin her sıkıştıklarında ona sarılmalarını çok iyi anlıyor ve destekliyorum. Ama başında da dediğim gibi, suyu çıkartılmadığı sürece. Mâlum, her şeyin fazlası zarar. Klişenin bile...

28 Kasım 2017 Salı

Dolunay: Tutarsızlıktan dökülen tek bir karakter kalmayana dek!..


Bazen neyi istediğimizi bilemiyoruz. Nasıl tatmin olacağımızı da. Şunu kabul edelim, doyumsuz varlıklarız. Hem de her konuda. Hiçbir şeyle yetinmeyi bilmiyor, dile getirmesek dahi iç geçiriyoruz. Çünkü, her şeyden çok çabuk sıkılıyoruz. Haklılıklarımız, tamamen yok olacak günahlarımız da bu sebeple zaman zaman heba oluyor. Biz değişmiyoruz ama herkesten değişmesini istiyoruz. Sonra dön başa tekrar, aynı mücadelenin içerisine savruluyoruz. Dedim ya, bazen neyi istediğimizi gerçekten bilmiyoruz... Tıpkı Pelin gibi. Siz kendisinin ne istediğini anlayabildiniz mi?..

21 Kasım 2017 Salı

Dolunay: Fabrika ayarlarına dönmek mümkün mü?..


Sadece sevmek yetmez, hep derim bunu. Sadece aşık olmak, birinden hoşlanmak ya da birine karşı yakınlık hissetmek tek başına yeterli değildir. İnsanın her şey için olduğu gibi tüm bunlar için de mücadele etmesi gerekir. Zira, elde edemedikçe kendi içine yönelen ve daha çok canı yanan da o insanın ta kendisidir. Olmadık sorunlar çıkarmak, hiç olmadık şeylere tepki göstermek ya da özünde saf duygulardan birisi olan kıskanmayı yok yere heba etmek yersizdir. Bunca yersizliğe sürükleneceğine, burnunu sokmaman gereken şeylerden uzak durman yeter oysa. Değil mi Nazlı?..

14 Kasım 2017 Salı

Dolunay: Dizi bitsin derdinde misiniz?..


Kötülükler karşısında, hep en gür yine kötülerin sesi çıkmıştır. Ya haksızlıklarını bastırmak ya da haksızlığa uğramayı hiç bilmedikleri için. Ucu kendine dokunan kötülük karşısında birden melek kesilenler ise en tehlikelisidir. Zira, şeytan da bir melektir ve artık o kişinin daha da kötü olmasının önüne geçebilecek hiçbir şey yoktur. İyice gemiyi azığa almışlarken hem Hakan hem de Demet'i şimdi ne durdurur?..

7 Kasım 2017 Salı

Dolunay: Aşık değiliz gibi çek panpa!..


Aşk insanı rezil de ediyor, vezir de. Aşkla mücadele etmesi imkansız, oyununa gelmekse çok kolay. Hele de ortada karşılıksız bir aşk varsa, işlerin sarpa sarması kaçınılmaz. Bu zehrin en büyük yan etkileri de; olmadık birine dönüşmek, kendini hiç yapmayacaklarını yaparken bulmak ve daima haklı olduğuna inanmak. Panzehir mi? Tek taraflı aşkta, panzehir ne arar? Ya vazgeçer, kalbine gömersin aşkı ya da gözlerini iyice karartır, tamamen yok edersin kendini. Tanıdığımız bir karakter de, o noktanın bir adım gerisinde şimdi...

30 Ekim 2017 Pazartesi

Dolunay: Siz aşktan yanıyorsunuz yahu!..


Yalan söylemeyen yoktur herhalde. Yalan söylemediğini iddia eden çok olsa da, böyle. Zira ister istemez insanın yalana ihtiyacı oluyor. Olmadık durumların içerisinden, büyük kabuslardan uyanmayı sağlıyor. Ama bu demek değil ki, yalanı bir yaşam biçimi haline getirmek de gerek. Kim sürekli kendini dahi kandırdığı bir hayatı arzular ki? Kim, olmadık yalanları hayatının bir parçası yapar? Kim aşıkken, değilmiş gibi davranır? Bu neye yarar?.. Yalana tersten bakalım yani birde. Kim kendini mutlu eden bir aşkı, yokmuş gibi gösterip de bunun sonucunda mutluluğu kucaklar?..

18 Ekim 2017 Çarşamba

Dolunay: Evli ve deli


Dürüstlükle hiçbir yere varılamadığı çok oluyor. İyilik yaptıkça, alttan aldıkça tepene çıkmalarını izliyorsun çünkü insanların. Hiç ders almadan hem iyi hem de dürüst kaldıkça da, bir bir her şeyini kaybedişini izliyorsun. Üzgünüm ama bazen kötü olmak da gerekiyor. Karşındaki kartlarını nasıl açıyorsa, senin de öyle açman şart oluyor. Zira satranç oynar gibi bir hamle sonrasını uzun uzun düşünmeye başladıkça, hayatta başka bir çelmenin seni bulması uzun sürmüyor... Ferit ve Hakan savaşında yaşandığı gibi. Aslında bu tek taraflı bir savaş. Hep bir tarafın mücadele ettiği, diğer tarafın mutlak yenilgiyle taçlandığı. Demek ki, artık yöntemleri tamamen değiştirmenin vakti geldi...

11 Ekim 2017 Çarşamba

Dolunay: Nazlı keşke denize açılsaydın?..


İnsan her an mutlu olmuyor, hissetmiyor da. Ondan ki mutluluğu yakaladığı anları daha bir unutamıyor. Hafızasında hep en güzel haliyle saklıyor... Tabi sadece mutlu olmayı sevmek yetmiyor, her şey için olduğu gibi mutluluk için de çaba göstermek gerekiyor. Mâlum, o da koşa koşa bizlere gelmiyor... Peki mutlu olmaya bir adım dahi olsa yaklaşabilecekken, başka işler peşine düşersek gerçekten hak etmemiş mi oluruz mutsuzluğu? Neden olmadık şeyler peşinde koşarak, kaçırıyoruz ki mutluluğu?..

4 Ekim 2017 Çarşamba

Dolunay: Evet demelisin Nazlı...


Biliyorsunuz dizilerde klâsiktir kötülerin her daim, iyilerinse yalnızca finalde kazanması. Her şey olup bittikten sonra zafer elde etmek sanki şahane bir şeymiş gibi, asla tanıklık edemeyeceğimiz o andan sonraki mutluluk için direnip izlediğimizle kalırız her birini. Yüzümüzde şapşal bir gülümseme, belki gözlerimizde birkaç damla yaş; "Paralel evrende şimdi mutlu mesut bir hayat sürecekler" yalanıyla avunuruz... Mâlum, gerçeklerin hayatlarımıza etkisinden hep korkmuşuzdur. "Salak gibi kırk bölüm seyrettim, son bölümün son beş dakikasında bir yüzümüz gülebildi" diyecek değiliz neticede. En güzeli, kendimizi kandırmamız... Dolunay'da da tıpkı böyle değil mi? Klâsik dizi çizgisinden gitmemesi için daha ne yapmamız gerek?

27 Eylül 2017 Çarşamba

Dolunay: Aşk, affeder...


Kızmak, bağırmak ya da ortalığı dağıtmak... Hangisi çözüm olmuştur yaşananların dinmesine? Hangisi, sona erdirmiştir hüznü ya da hayâl kırıklığını? Anlayış ve sükut gösterilse her şeyin çözüme kavuşması daha kolay olmaz mı? Sonuca daha çabuk varılmaz mı? Daha kısa yoldan dinmez mi acılar, sıkıntılar, kırıklıklar? Denemeye değmez mi, en azından?.. Bakın, Ferit bunu denedi. Bir ara zıvanadan çıkacakmış gibi hissettirdi ama o da çok sürmedi. En güzelini yaptı. Nazlı ile kopmanın eşiğindeyken, bir bütün kalmayı daha da kolaylaştırdı. Hem de tüm dış müdahalelere rağmen...

20 Eylül 2017 Çarşamba

Dolunay: Haklı olmak yetiyor mu?..


Her gerçekle başa çıkılmaz. Her gerçek, seni mutlu sona götürmez çünkü. İçinde büyük bir acı, hayâl kırıklığı, yoksunluk, çaresizlik vs... barındırabilir. Aslında daha çok bunları barındırır. Çünkü gerçekler hep güzel olsa, hiçbir şeyin sahtesine gerek olmazdı. Bundan ki, asıl önemli olan o gerçekle nasıl baş ettiğin. Seni nasıl etkilediği ve halini, tavrını nasıl değiştireceği... Şimdi o 'gerçek' sınavını Ferit veriyor. Sonunda Asuman'ın yaptığı hayasızlığı, bunu Nazlı'nın sakladığını öğrendi. Nasıl bir tepki verecek bilemiyorum ama hiçbiri, Bulut'u geri almak için özellikle son dönemde kılını dahi kıpırdatmadığı gerçeğini değiştirmeyecek...

13 Eylül 2017 Çarşamba

Dolunay: Vazgeçmemek gerek bazen...


Bazen vazgeçmemek gerekiyor. Ne olursa olsun, diretmek. Hayırlı ya da hayırsız, sonu mutlu ya da mutsuz; düşünmeden üzerine düşmek gerekiyor. Hele de ortada anlaşılması güç bir giz varsa... Çünkü altından ne çıkacağını bilemezsin. Yok yere, karşı taraf da çok istediği halde sırf o 'giz' sebebiyle ayrı düşebilirsin. Sonra da kafanda kurduğun onca şeyle, öylece kalakalırsın. İçinden çıkmak için hiçbir şey de çare olmaz. Nasılsa, "Bak ben senin peşini bıraktım, hadi neydi söyleyemediğin?" diye de soramazsın. İşte o sebeple en güzeli, bazen vazgeçmemek. Duyacağın şey, seni büyük bir hayâl kırıklığına sürükleyecek olsa da...

6 Eylül 2017 Çarşamba

Dolunay: Şimdi ne kadar özgürsün?


Zorla hiçbir şey elde edilmiyor. Edildiğinin sanıldığı her seferin sonunda da büyük bir hüsran bekliyor. Kaçınılmaz sona, aslında zorlayarak daha çabuk ulaşılıyor... İnsan doğası gereği özgür olmayı sever. Özgürce yaşamayı, özgürce hareket etmeyi, özgürce kararlar vermeyi... Yine insan, çoğu zaman bu özgürlüğü yanlış yorumlar, yanlış şekilde ulaşmaya çalışır. Sonunda 'o an' istediği gibi özgür olduğundaysa, sadece büyük bir boşluğa düşer. Zira her özgürlük, kurtuluş demek değildir. Hele de ucunda kolay kolay dindirilemeyecek dev bir aşk varsa...

30 Ağustos 2017 Çarşamba

Dolunay: Mutlu olma fırsatı nasıl tepilir?


Bazen gerçekten çok da iyi olmamak gerekiyor. Yaptıkların göze hoş göründükçe, arkandan kuyun daha derin kazılıyor. Zarafetin doruğuna ulaştığında, garabetin bataklığına çekildiğini görüyorsun. Emek veriyorsun ama karşılığında sadece eleştiriliyorsun... İyi insan olmak gerçekten zor. Hele de dizi evreninde mevcut gözde bir çift varken, sen çok iyi bir alternatif olarak kenarda duruyorsan; her şey daha da zor. Tıpkı Deniz'in başına gelenler gibi...

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Dolunay: İnkâr çözüm mü?..


Aşık olmak, aşkı yaşamak, aşka ait olmak... Aşk, insan için sihirli bir kutu gibi. İçinden ne çıkacağı büyük bir giz. Ulaşması mesele, ulaştıktan sonra mutlu olması ayrı mesele... Ondandır ki, çoğu zaman inkar en doğrusu gelir. Bazen hiç olmamış gibi davranmak da aslında en iyisidir; tıpkı Nazlı'nın başvurduğu gibi. Tabi bir çözümü yok. Eninde sonunda o aşkın yoluna savrulacak. Ondan sonrası, büyük bir bilinmezlik...

16 Ağustos 2017 Çarşamba

Dolunay: İnsan dediğin...


İnsan dediğin sevmeyi bilmeli. Karşısındakine savaş açtığında, masum olanların başına gelebilecekleri düşünmeli. Can yakarken, hatta alırken; başını ellerinin arasına koyup, "Ben ne yapıyorum?" diyebilmeli. İnsan, her şeyden önce insan olabilmeli. Canı sıkıldığında, kafası attığında, gözü karardığında; insan kalabilmeli... Hakan gibi olmamalı yani, kısaca bu şekilde de tanımlayabiliriz. Küçücük bir çocuğu, oyununa kurban etmemeli. Masum bir yavruyu sevdiği insanlardan, sırf intikam ve daha fazla para için ayırmamalı. Yani ne olursa olsun, Hakan gibi olmamalı...

9 Ağustos 2017 Çarşamba

Dolunay: Aşk mı dediniz?..


Aşk çok özel bir duygu. Aşk, içerisine düştüğünde bir daha iflah olmadığın dipsiz bir kuyu... Ve yine aşk, hiç bitmesini istemediğin bir sihir gibi. Her şeyin sonunda kabağa dönüşme olasılığı oldukça baskın çünkü... İnsanın aşık olması o kadar büyük değişikliklerin kapısını aralar ki, kendisi bile inanamaz bu değişime. Hiç olmadığı gibi düşünmeye, hareket etmeye başlar. Hiç beklenmedik tepkiler verdiğini fark eder. Hiç yapmayacağını sandığı şeyler gündelik rutinine döner. En önemlisi de, her an gözlerinin içi güler... Ferit de öyle değil mi sizce? Tüm tavrı, hareketleri ve hatta söylemleri değişmeye başlamadı mı? Aşk gerçekten bu kadar güçlü bir panzehir mi? Tüm karamsarlığı silip süpürmesi mümkün olabilir mi?..

2 Ağustos 2017 Çarşamba

Dolunay: Bu kadar kolay mı?..


Bir insanı genellemek için, yaşadığın acı deneyim yeterli midir? Düşüncelerini bir kalıbın içerisine hapsedip, o kalıbın dışına çıkmamak için çaba sarf edince her şey daha mı güzel oluyor acaba? Yoksa şans vermek, yanılabileceğini düşünmek, en azından daha ılımlı olmak mı gerekir? Birine güvenmek için, illa geçmişte kimseden kazık yememiş olmak şart mı yani?.. Zor sorular değil aslında. Cevap vermesi oldukça kolay. Hayata adapte etmek peki? İşte orası, muamma... Ferit'le ilgili düşüncelerim her bölüm istisnasız değişiyor. Evet, yine değişti. Yaşadığı bir şeyler olabilir. Bunlar canını çok da yakmış olabilir. Ama herkesi bir görmek asla çözüm değil...