Beklenen Kral
Star TV etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Star TV etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Eylül 2018 Çarşamba

Erkenci Kuş: Albatros yeniden dudaklarında...


Romantik komedi dediğin tek şeritli dağ yolu gibi. Ondan sebep ortaya çıkan işler hep birbirine benziyor, hatta gün geliyor başka bir dizide duyduğun repliği işitiyorsun; olmadı sadece isimler, karakterler ve oyuncular değişiyor ama sen aynı şeyi izliyorsun... Bu sorun mu? Kimileri için, evet. Bana göreyse, değil. Esinlenmenin her konuda ve durumda olduğu gibi burada da suyu çıkartılıyor yalnızca. Lâkin şunu da kabul etmek gerek ki, romantik komedi dediğin de öyle dipslz bir kuyu değil. Günün sonunda elinde kullanabileceğin birkaç kalıp ve işleyiş var. Biraz çıksan o kalıpların dışına, iş komedi ya da drama doğru kayıverir... Erkenci Kuş ekseninde yaşananlar tamamen bundan ibaret. Kiralık Aşk'la karşılaştıran, birçok sahnenin benzerliğinden şikayet edenler görüyorum ama hikâye sahibinin Kiralık Aşk senaristi olduğunu düşünürsek; bunun daha masum bir kopyalama olduğuna inanıyorum. Sonuçta kimisi de birebir dizi konusu araklayıp "trük bunlar çok olağan" diyor. Tam da bundan benzerliklere takılarak sinir olmak yerine izlediğim şeyin keyfini çıkartmaya çalışanlardanım. Peki bunu yapmak ne kadar kolay?..

10 Haziran 2018 Pazar

Fazilet Hanım ve Kızları: Daha iyisini hak etmiştik...


Esasında beklenti içerisine girmeyi hiç sevmeyen birisiyim. Genelde, hatta çoğunlukla hayâl kırıklığını beraberinde getirdiği için özellikle de. Arzu ettiği şeye ulaşabilmiş insanları da bu yüzden hep şanslı bulmuşumdur. Nadir de olsa, onlardan da var hayatta... Öyle boş beklentiler içerisine de girmem bu arada. Mesele, haklıya hakkının verilmesi yalnızca. Kim, hak edilen gerçekleşsin istedi diye şımarıklık yapmış olur ki? Aklı başında kim buna karşı çıkabilir? Biz sonunda mutlu bir YağHaz izledik ama açıkça soruyorum, elli hafta boyunca gerçekten ne izledik?..

12 Nisan 2018 Perşembe

Börü: Kalite asla tesadüf değildir.


İnsan dediğin kuş misali. Bir gün var, bir gün yok. Ne olursa, ne yaşarsa yaşasın eninde sonunda yalnızca toprak olacak. Değer mi bu durumda, can almaya. Değer mi can yakmaya? Değer mi, bunun bir parçası olmaya?.. Değmez elbette. Ama işte düzen böyle. İsteyerek ya da istemeyerek dahil olduğun ve kopamadığın bir düzen. Kopmaya çalışsan da faydası olmayan, bir süre sonra kanıksadığın ya da... Yıllar sonra hakkında neler izleyeceğiz, neler söylenecek, neler yazılacak bilemiyorum ama 15 Temmuz'a gelinen süreci şimdiye değin en iyi anlatan yapım şüphesiz ki Börü'den başkası değil.

1 Nisan 2018 Pazar

Fazilet Hanım ve Kızları: İplerinden kopan iki aşık...


İnsan dediğin hep bir yarış içerisindedir. Hayata karşı, yaşadıklarına karşı, yaşayamadıklarına duyduğu özleme karşı, aşka karşı... İnsan hep çırpınır bir şeyler için. Mutluluk için, hoşgörü için, sevgi için, aşk için... İnsan, insanca yaşamak için mücadele eder. Sevmek, sevilmek ister. Neden kendini kör kuyulara atsın ki? Neden, karanlık bir dehlizde sağa sola çarparak ilerlemeye çalışsın? Mutluluk gün gibi gözünün önündeyken, niye arkasını dönüp de ondan uzaklaşsın? Kimse için değer mi kalbine acı çektirmeye? Yok yere yanmaya ve de yakmaya?.. Söyleyin YağHaz, şimdi daha iyi hissetmiyor musunuz gerçekten?..

8 Mart 2018 Perşembe

Börü: Bazen sadece iyi olmak yetmez...


İnsan, acının ne demek olduğunu en iyi bilen varlıktır. Hem canı yanan hem de can yakan olduğu için özellikle de. İsteyerek ya da istemeyerek, birisinin canını acıttığında otomatikman acısına da sebep olursun. Bunu en aza indirmek için ne kadar çabalarsan çabala, sonuç da vermez bazen. İnsanoğlunun doğasında var vahşilik, kim bilir belki de genlerine işlenmiştir. Bazılarının sıkı sıkıya dizginleyebildiği, bazılarınınsa dur durak bilmediği... Ne olursa olsun, hiçbir dava ve amaç birisinin acısına dönüşmemeli dünyada. Kime ne fayda sağlıyorsa sağlasın, çocuklar ölmemeli. Onların dünyası kararmamalı. Aydınlık bir dünya bırakmak için çaba sarf etmeliyiz el birliğiyle. Bu amaçla görevinin başında olan kolluk kuvvetlerinden birinin, tam da uğruna çaba sarf ettiği çocuklardan birisini öldürdüğünü görmesi eminim ki tarif edilemezdir. Acı ise hiç olmadığı kadar derin...

4 Mart 2018 Pazar

Fazilet Hanım ve Kızları: Geldi gelmekte olan...


Aşk dediğin, karmakarışıktır. İçine düştüğünde sarhoş gibi olman da kaçınılmazdır. Ne yaşadığını, ne istediğini, ne söylediğini bilmediğin bir hale bürünmen de keza. Ama birisine hayranlık duymak da böyledir. Kafan aynı şekilde karışır, bambaşka düşüncelere gark olursun, sonunda belki de hiç istemeyeceğin bir yola savrulursun. Aşık oldum sanarsın ama eninde sonunda olmadığını anlarsın. Kimi zaman bu gerçeği biri yüzüne tokat gibi çarpar, kimi zaman da sen gerçek aşka düştüğünde duruma ayarsın. Hazan gel kabul et, sen Yağız'a aşıksın...

1 Mart 2018 Perşembe

Börü: İlk bakış


Çok da sevdiğim bir tür olduğunu söyleyemem, askeri dramaların. Özellikle de Türk yapımı olduğunda, kullanılan dil sebebiyle ister istemez uzaklaşıyorum. Zira esas noktanın dışına çıkıldığını, bir şeylerin arkasına saklanıldığını görmek canımı sıkıyor. Tam da bundan sebep, Dağ serisini de izlemedim. Buna ön yargı diyebilirsiniz belki ama şuan izlemediğime pişman olduğumu not düşmekten kıvanç duyarım. Ne de güzelmiş hamasetten uzak diyaloglara sahip bir askeri dizi izlemek. Börü ile galiba bu yapımlara yaklaşımım tümü ile değişecek...

14 Şubat 2018 Çarşamba

Ufak Tefek Cinayetler: Neler oluyor size senaristim?..


Bir diziye karşı beklentilerimi düşük tutmaya başladığımda, ondan sıkılma eşiğine çok yaklaşmış hissederim hep. İster istemez izlediklerimizin bir manasının olmasını bekliyoruz nihayetinde. Gerçek bir amaca hizmet etsin, sırf vakit geçsin diye yazılmış/çekilmiş olmasın istiyor insan sahnelerin. Tabii beklentilerin gerçeğe yansıması hiç de öyle olmuyor. Resmen üç dakikalık final sekansı için, tam yüz kırk yedi dakika bölüm izledik ve buna gerçekten inanamıyorum...

7 Şubat 2018 Çarşamba

Ufak Tefek Cinayetler: Ne izledik biz?..


Hayatımızda, beklenti denen şeyin nasıl bir hayâl kırıklığına dönüşebildiğine tanıklık ettiğimiz anlar az değildir. Yüksek tutulan her beklentinin, bir yere çakılma serüveni de vardır. Zira siz beklentiyi ne kadar zirvede tutarsanız tutun, hayatın size sunduğunun limiti bellidir... Aynı şeyi diziler, dizilerimiz için de söyleyebiliriz elbette. Şahane bölümler izlersiniz, kendinizden geçersiniz. Hatta günleri dahi sayarsınız, salı gelse de izleyip keyiflensek diye. Peki karşınızda kocaman bir olmamışlık duruyorsa ne yaparsınız? İnanın ben her şeyin rüya olması ihtimaline dahi tutundum, bir ara ayılmak için silkelendim. Yok, rüya değildi. Biz bir saatten fazla hiçbir amaca hizmet etmeyen bir yangın sahnesi izlemiştik. Sadece bölümün başı ve sonu bir şeyler vaat ediyordu. Ortası, tam bir karanlık dehliz. Bir daha asla girmek istemeyeceğiniz kadar zifiri hem de...

31 Ocak 2018 Çarşamba

Ufak Tefek Cinayetler: Kaderden kaçamazsın da, Merve'nin şerrini ne yapacağız?..


Kader dediğimiz şeyin esiri olmadığınızı düşündüğünüz hiç oldu mu? Başınıza gelen kötü şeyleri onun üzerine yıkmak bir çeşit kurtuluş gibi değil mi sizin için de?.. "Kaderden kaçamazsın", çok sevdiğim bir dostumun sıkça sarf ettiği bir söz. Şahsen ben de zaman zaman aynısını düşünüyorum ama bazılarının kaderi alt etme gücü olduğuna da inanıyorum... Tabii kadere rest çekebilme gücüne sahip olduğunu düşündüğüm insanlara hayranlıkla baksam da, nereye kadar mücadele edebileceklerini sorgulamıyor değilim. Evet, gidişatı belirli süreliğine değiştirebilirsin. Lâkin, sonunda her şey yine kaderin istediği gibi gelişirse ne yaparsın? Merve bu sefer de, kaderi alt etmeyi başaracak mı?..

24 Ocak 2018 Çarşamba

Ufak Tefek Cinayetler: Asıl aldatılan Serhan değil de kim?..


Mutluluğu elimizin tersiyle ittiğimiz çok olur. Kimi zaman bilerek, kimi zaman da farkında olmadan. Etrafında kim dost kim düşman diye bakınırken özellikle, gafil avlanırsın. Her gülen yüze aldanır her asık suratlıyı düşmanın sanırsın. Esasında tıpkı mutluluk gibidir, dost edinmek de. Çünkü çoğu zaman mutluluğa güle oynaya kavuşamazsın. Acı çekmen dahi gerekebilir karşılığında. Pes etmeden mücadele ede ede sonuca ulaşırsın. "Ben bu işin sonunu getiremem" dediğin andaysa, yenilmişsin demektir. Yani ne mutluluk ne de dostluk öyle kolay elde edilen şeyler değil. Gerekirse bedel ödemelisin. Ama tıpkı Merve gibi biriysen, ilk tökezlediğin anda dost dediklerinin düşman olmasına şaşırmaman gerek. Zira her zaman ne ekersen, onu biçersin...

2 Ocak 2018 Salı

Dolunay: Veda vakti...


Bir diziyi izlemeye başladığınızda, hele de sevdiğiniz isimler varsa kadroda beklentiniz ister istemez çok yüksek oluyor. Karşınızdaki işin ne kadar iyi olduğu, o oyuncuların kariyerinde nasıl bir sıçrama tahtası olacağını da gözler önüne sermekte zira. Kimse beğendiği oyuncunun ekran ömrü kısa bir işte yer almasını istemez. Pek tabii ne kadar uzun soluklu olursa olsun, kariyerine ivme katmayan işlerden birinde yer almasını da istemez. Yani aslında ikisinin de sonucu aynı yere çıkıyor; iyi performans şarttır ama iyi senaryo ve iyi reji her şeydir. Çünkü ikisinden biri tökezlemeye başladı mı, dönülmez akşamın ufkuna savrulmanız çok da uzun sürmüyor...

27 Aralık 2017 Çarşamba

Ufak Tefek Cinayetler: Kırık dökük bir Merve İmparatorluğu...


İnsan başkasının mutsuzluğundan beslenmeyi gerçekten nasıl başarır? Nasıl bir yaşanmışlık buna sebep olur ki? Böylesi bir yaşama gayesiyle gerçekten sonsuza dek mutlu kalınabilir mi? Yoksa bir yerden sonra işin rengi değişmeye mi başlar?.. Kurduğun dümenler, tezgahladığın oyunlar ayağına dolanırsa ne olur peki? Hâlâ mutlu kalmak mümkün müdür, yoksa son pişmanlık fayda etmez diyebilir miyiz? Merve için yolun sonu geldi mi dersiniz?..

25 Aralık 2017 Pazartesi

Dolunay: Başarılı performansların yaşattığı dizi...


Aşk, bazen insanın mutsuz olacağını bile bile arkasına bakmadan kaçtığı bir duygu olabilir mi gerçekten? Ne yaptığını bilmeden, düşünmeden hareket etmesinin sonucu mudur yoksa tamamen başına gelenler? Kim mutluluğu elinin tersiyle iterek, kendisine yeni bir huzur ortamı yaratabilmiş ki? Kim, kendini mutsuzluğa hapsettiği için takdir görmüş? Neden, kaçmak Nazlı? Kim, aşktan kaçmanın hayrını görmüş?..

5 Aralık 2017 Salı

Dolunay: Klişe iyidir ama suyu çıktı mı da kahrı çekilmez...


Klişelere suyu çıkartılmadığı müddetçe çok da karşı değilimdir. Bazen öyle gerekli oluyor ki, sıradan bir klişenin bile hayat kurtarabildiğini görüyoruz dizi evreninde. Bundan sebep, senaristlerin her sıkıştıklarında ona sarılmalarını çok iyi anlıyor ve destekliyorum. Ama başında da dediğim gibi, suyu çıkartılmadığı sürece. Mâlum, her şeyin fazlası zarar. Klişenin bile...

28 Kasım 2017 Salı

Dolunay: Tutarsızlıktan dökülen tek bir karakter kalmayana dek!..


Bazen neyi istediğimizi bilemiyoruz. Nasıl tatmin olacağımızı da. Şunu kabul edelim, doyumsuz varlıklarız. Hem de her konuda. Hiçbir şeyle yetinmeyi bilmiyor, dile getirmesek dahi iç geçiriyoruz. Çünkü, her şeyden çok çabuk sıkılıyoruz. Haklılıklarımız, tamamen yok olacak günahlarımız da bu sebeple zaman zaman heba oluyor. Biz değişmiyoruz ama herkesten değişmesini istiyoruz. Sonra dön başa tekrar, aynı mücadelenin içerisine savruluyoruz. Dedim ya, bazen neyi istediğimizi gerçekten bilmiyoruz... Tıpkı Pelin gibi. Siz kendisinin ne istediğini anlayabildiniz mi?..

21 Kasım 2017 Salı

Dolunay: Fabrika ayarlarına dönmek mümkün mü?..


Sadece sevmek yetmez, hep derim bunu. Sadece aşık olmak, birinden hoşlanmak ya da birine karşı yakınlık hissetmek tek başına yeterli değildir. İnsanın her şey için olduğu gibi tüm bunlar için de mücadele etmesi gerekir. Zira, elde edemedikçe kendi içine yönelen ve daha çok canı yanan da o insanın ta kendisidir. Olmadık sorunlar çıkarmak, hiç olmadık şeylere tepki göstermek ya da özünde saf duygulardan birisi olan kıskanmayı yok yere heba etmek yersizdir. Bunca yersizliğe sürükleneceğine, burnunu sokmaman gereken şeylerden uzak durman yeter oysa. Değil mi Nazlı?..

14 Kasım 2017 Salı

Dolunay: Dizi bitsin derdinde misiniz?..


Kötülükler karşısında, hep en gür yine kötülerin sesi çıkmıştır. Ya haksızlıklarını bastırmak ya da haksızlığa uğramayı hiç bilmedikleri için. Ucu kendine dokunan kötülük karşısında birden melek kesilenler ise en tehlikelisidir. Zira, şeytan da bir melektir ve artık o kişinin daha da kötü olmasının önüne geçebilecek hiçbir şey yoktur. İyice gemiyi azığa almışlarken hem Hakan hem de Demet'i şimdi ne durdurur?..

7 Kasım 2017 Salı

Dolunay: Aşık değiliz gibi çek panpa!..


Aşk insanı rezil de ediyor, vezir de. Aşkla mücadele etmesi imkansız, oyununa gelmekse çok kolay. Hele de ortada karşılıksız bir aşk varsa, işlerin sarpa sarması kaçınılmaz. Bu zehrin en büyük yan etkileri de; olmadık birine dönüşmek, kendini hiç yapmayacaklarını yaparken bulmak ve daima haklı olduğuna inanmak. Panzehir mi? Tek taraflı aşkta, panzehir ne arar? Ya vazgeçer, kalbine gömersin aşkı ya da gözlerini iyice karartır, tamamen yok edersin kendini. Tanıdığımız bir karakter de, o noktanın bir adım gerisinde şimdi...

30 Ekim 2017 Pazartesi

Dolunay: Siz aşktan yanıyorsunuz yahu!..


Yalan söylemeyen yoktur herhalde. Yalan söylemediğini iddia eden çok olsa da, böyle. Zira ister istemez insanın yalana ihtiyacı oluyor. Olmadık durumların içerisinden, büyük kabuslardan uyanmayı sağlıyor. Ama bu demek değil ki, yalanı bir yaşam biçimi haline getirmek de gerek. Kim sürekli kendini dahi kandırdığı bir hayatı arzular ki? Kim, olmadık yalanları hayatının bir parçası yapar? Kim aşıkken, değilmiş gibi davranır? Bu neye yarar?.. Yalana tersten bakalım yani birde. Kim kendini mutlu eden bir aşkı, yokmuş gibi gösterip de bunun sonucunda mutluluğu kucaklar?..