Beklenen Kral
Star TV etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Star TV etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ekim 2017 Çarşamba

Dolunay: Evli ve deli


Dürüstlükle hiçbir yere varılamadığı çok oluyor. İyilik yaptıkça, alttan aldıkça tepene çıkmalarını izliyorsun çünkü insanların. Hiç ders almadan hem iyi hem de dürüst kaldıkça da, bir bir her şeyini kaybedişini izliyorsun. Üzgünüm ama bazen kötü olmak da gerekiyor. Karşındaki kartlarını nasıl açıyorsa, senin de öyle açman şart oluyor. Zira satranç oynar gibi bir hamle sonrasını uzun uzun düşünmeye başladıkça, hayatta başka bir çelmenin seni bulması uzun sürmüyor... Ferit ve Hakan savaşında yaşandığı gibi. Aslında bu tek taraflı bir savaş. Hep bir tarafın mücadele ettiği, diğer tarafın mutlak yenilgiyle taçlandığı. Demek ki, artık yöntemleri tamamen değiştirmenin vakti geldi...

17 Ekim 2017 Salı

Söz: Hüzün = EyFet


Bazen ne yaparsan yap, olmaz. Ne kadar mücadele verirsen ver, başladığın yerde bulursun kendini. Adım attığını sandığın her seferinde, aslında bastığın büyük bir boşluktur ve sen sadece karanlık bir dehlizde savruluyorsundur... Eylem'le Fethi'yi izlerken tıpkı böyle düşünüyorum. Her bölüm başlarına gelenlerin daha da kaotik bir hâl alması bir yana, gerçekten bunu izlerken az biraz sıkılıyorum. Bir çiftin bahtına sürekli hüzün mü düşer? O çiftin başında her an böyle ölümün gölgesi mi kol gezer?...

11 Ekim 2017 Çarşamba

Dolunay: Nazlı keşke denize açılsaydın?..


İnsan her an mutlu olmuyor, hissetmiyor da. Ondan ki mutluluğu yakaladığı anları daha bir unutamıyor. Hafızasında hep en güzel haliyle saklıyor... Tabi sadece mutlu olmayı sevmek yetmiyor, her şey için olduğu gibi mutluluk için de çaba göstermek gerekiyor. Mâlum, o da koşa koşa bizlere gelmiyor... Peki mutlu olmaya bir adım dahi olsa yaklaşabilecekken, başka işler peşine düşersek gerçekten hak etmemiş mi oluruz mutsuzluğu? Neden olmadık şeyler peşinde koşarak, kaçırıyoruz ki mutluluğu?..

10 Ekim 2017 Salı

Söz: Bir salın artık Eylem'le Fethi'yi!..


Hayatın her anı kötülüklerle, her yer kötülerle dolu. Bazen başını kaldırmaya dahi cesaret edemiyor insan tam da bundan. Tehlikenin nereden geldiği belli değilken, nasıl baş edebilir ki tüm bu olanlarla? Nasıl kötülüklerden koruyabilir kendisini? Nasıl, yok sayabilir her birini? Bunu çoğunlukla ailesinin yanında olduğunda yapabilir ama değil mi? Annesi, babası, kardeşi... İnsan ailesinin yanında kendini güvende hissetmek ister. Onların koruması, hiç yoksa kanatları altında tutmasını. Ama nasıl bir aile, çocuğuna sahip çıkmaz ve hatta, onu ölüme dahi iter? Neden kötülük bu kadar doruklarda yaşanır? Böyle yapınca ele ne geçer?..

4 Ekim 2017 Çarşamba

Dolunay: Evet demelisin Nazlı...


Biliyorsunuz dizilerde klâsiktir kötülerin her daim, iyilerinse yalnızca finalde kazanması. Her şey olup bittikten sonra zafer elde etmek sanki şahane bir şeymiş gibi, asla tanıklık edemeyeceğimiz o andan sonraki mutluluk için direnip izlediğimizle kalırız her birini. Yüzümüzde şapşal bir gülümseme, belki gözlerimizde birkaç damla yaş; "Paralel evrende şimdi mutlu mesut bir hayat sürecekler" yalanıyla avunuruz... Mâlum, gerçeklerin hayatlarımıza etkisinden hep korkmuşuzdur. "Salak gibi kırk bölüm seyrettim, son bölümün son beş dakikasında bir yüzümüz gülebildi" diyecek değiliz neticede. En güzeli, kendimizi kandırmamız... Dolunay'da da tıpkı böyle değil mi? Klâsik dizi çizgisinden gitmemesi için daha ne yapmamız gerek?

3 Ekim 2017 Salı

Söz: Yavuz'un da kusuru var...


İnsan verdiği kararlar, aldığı riskler, giriştiği mücadelelerle vardır. Neticede, hiçbir şey yapmamak da bir karar gerektirir. Hiçbir riske girmemek de, aslında risktir. Ve mücadelesizlik, en büyük mücadelelerden birine ihtiyaç duyar... Yani evet, insan bu üç döngünün bir parçasıdır ama seçimleri her zaman doğru olana değildir. Bazen en büyük pişmanlığı, o seçimlerin ardından yaşar. Geri dönüşü olmayan bir yola sapar, debelendikçe daha da batar...

27 Eylül 2017 Çarşamba

Dolunay: Aşk, affeder...


Kızmak, bağırmak ya da ortalığı dağıtmak... Hangisi çözüm olmuştur yaşananların dinmesine? Hangisi, sona erdirmiştir hüznü ya da hayâl kırıklığını? Anlayış ve sükut gösterilse her şeyin çözüme kavuşması daha kolay olmaz mı? Sonuca daha çabuk varılmaz mı? Daha kısa yoldan dinmez mi acılar, sıkıntılar, kırıklıklar? Denemeye değmez mi, en azından?.. Bakın, Ferit bunu denedi. Bir ara zıvanadan çıkacakmış gibi hissettirdi ama o da çok sürmedi. En güzelini yaptı. Nazlı ile kopmanın eşiğindeyken, bir bütün kalmayı daha da kolaylaştırdı. Hem de tüm dış müdahalelere rağmen...

26 Eylül 2017 Salı

Söz: İyiye inat etmeli...


İnsanın seçimleri bazen başına olmadık işler açabilir. Hiç beklemediğin anda, beklemediğin karşılaşmalara, olmadık tesadüflere gark edebilir... Her zaman doğru seçimler yapmayız, evet. Ancak bazen istemesek de, bazı seçimler yapmak zorunda kalıyoruz. Kalbimizden bambaşka şeyler geçse de, kendimizi alıkoyamadığımız şeylerin içinde buluyoruz. Nasıl vazgeçeceğimizi biliyor, cesaret dahi etmiyoruz... Tıpkı Eylem ve Fethi'nin geçtiğimiz sezondan beri devam eden, büyük bir çıkmaza dönen aşklarının başına gelenler gibi...

20 Eylül 2017 Çarşamba

Dolunay: Haklı olmak yetiyor mu?..


Her gerçekle başa çıkılmaz. Her gerçek, seni mutlu sona götürmez çünkü. İçinde büyük bir acı, hayâl kırıklığı, yoksunluk, çaresizlik vs... barındırabilir. Aslında daha çok bunları barındırır. Çünkü gerçekler hep güzel olsa, hiçbir şeyin sahtesine gerek olmazdı. Bundan ki, asıl önemli olan o gerçekle nasıl baş ettiğin. Seni nasıl etkilediği ve halini, tavrını nasıl değiştireceği... Şimdi o 'gerçek' sınavını Ferit veriyor. Sonunda Asuman'ın yaptığı hayasızlığı, bunu Nazlı'nın sakladığını öğrendi. Nasıl bir tepki verecek bilemiyorum ama hiçbiri, Bulut'u geri almak için özellikle son dönemde kılını dahi kıpırdatmadığı gerçeğini değiştirmeyecek...

19 Eylül 2017 Salı

Söz: Savulun, onlar döndü!..


Sabır, üstesinden gelmesi güç ama sonuna geldiğinde her şeyin bambaşka olabileceği bir bekleme hali. Emeline ulaşabileceğin, kaybettiğini yeniden kazanabileceğin, arkanda bıraktığını karşında bulabileceğin bir bekleyiş... Sabretmek gerçekten güç. Sabrederek amacına ulaşma garantin de yok. Ama "Neden olmasın?" sorusu bir köşede duruyorsa, sen de şimdiye değin elinden geleni yapmışsan; gerçekten neden olmasın?.. Boşa dememişler, "Sabreden derviş, muradına ermiş" diye... Yavuz da sabretti. Hatta istemeye istemeye, timin geri kalanı da. Bambaşka maceraların içine sürüklendiler. Bambaşka yollarda, bambaşka hayatları denediler lâkin sonunda yeniden aynı noktada buluştular. Hatta sabırlarının karşılığını da aldılar. Yeniden, birer Özel Kuvvetler Askeri oldular...

13 Eylül 2017 Çarşamba

Dolunay: Vazgeçmemek gerek bazen...


Bazen vazgeçmemek gerekiyor. Ne olursa olsun, diretmek. Hayırlı ya da hayırsız, sonu mutlu ya da mutsuz; düşünmeden üzerine düşmek gerekiyor. Hele de ortada anlaşılması güç bir giz varsa... Çünkü altından ne çıkacağını bilemezsin. Yok yere, karşı taraf da çok istediği halde sırf o 'giz' sebebiyle ayrı düşebilirsin. Sonra da kafanda kurduğun onca şeyle, öylece kalakalırsın. İçinden çıkmak için hiçbir şey de çare olmaz. Nasılsa, "Bak ben senin peşini bıraktım, hadi neydi söyleyemediğin?" diye de soramazsın. İşte o sebeple en güzeli, bazen vazgeçmemek. Duyacağın şey, seni büyük bir hayâl kırıklığına sürükleyecek olsa da...

6 Eylül 2017 Çarşamba

Dolunay: Şimdi ne kadar özgürsün?


Zorla hiçbir şey elde edilmiyor. Edildiğinin sanıldığı her seferin sonunda da büyük bir hüsran bekliyor. Kaçınılmaz sona, aslında zorlayarak daha çabuk ulaşılıyor... İnsan doğası gereği özgür olmayı sever. Özgürce yaşamayı, özgürce hareket etmeyi, özgürce kararlar vermeyi... Yine insan, çoğu zaman bu özgürlüğü yanlış yorumlar, yanlış şekilde ulaşmaya çalışır. Sonunda 'o an' istediği gibi özgür olduğundaysa, sadece büyük bir boşluğa düşer. Zira her özgürlük, kurtuluş demek değildir. Hele de ucunda kolay kolay dindirilemeyecek dev bir aşk varsa...

30 Ağustos 2017 Çarşamba

Dolunay: Mutlu olma fırsatı nasıl tepilir?


Bazen gerçekten çok da iyi olmamak gerekiyor. Yaptıkların göze hoş göründükçe, arkandan kuyun daha derin kazılıyor. Zarafetin doruğuna ulaştığında, garabetin bataklığına çekildiğini görüyorsun. Emek veriyorsun ama karşılığında sadece eleştiriliyorsun... İyi insan olmak gerçekten zor. Hele de dizi evreninde mevcut gözde bir çift varken, sen çok iyi bir alternatif olarak kenarda duruyorsan; her şey daha da zor. Tıpkı Deniz'in başına gelenler gibi...

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Dolunay: İnkâr çözüm mü?..


Aşık olmak, aşkı yaşamak, aşka ait olmak... Aşk, insan için sihirli bir kutu gibi. İçinden ne çıkacağı büyük bir giz. Ulaşması mesele, ulaştıktan sonra mutlu olması ayrı mesele... Ondandır ki, çoğu zaman inkar en doğrusu gelir. Bazen hiç olmamış gibi davranmak da aslında en iyisidir; tıpkı Nazlı'nın başvurduğu gibi. Tabi bir çözümü yok. Eninde sonunda o aşkın yoluna savrulacak. Ondan sonrası, büyük bir bilinmezlik...

16 Ağustos 2017 Çarşamba

Dolunay: İnsan dediğin...


İnsan dediğin sevmeyi bilmeli. Karşısındakine savaş açtığında, masum olanların başına gelebilecekleri düşünmeli. Can yakarken, hatta alırken; başını ellerinin arasına koyup, "Ben ne yapıyorum?" diyebilmeli. İnsan, her şeyden önce insan olabilmeli. Canı sıkıldığında, kafası attığında, gözü karardığında; insan kalabilmeli... Hakan gibi olmamalı yani, kısaca bu şekilde de tanımlayabiliriz. Küçücük bir çocuğu, oyununa kurban etmemeli. Masum bir yavruyu sevdiği insanlardan, sırf intikam ve daha fazla para için ayırmamalı. Yani ne olursa olsun, Hakan gibi olmamalı...

9 Ağustos 2017 Çarşamba

Dolunay: Aşk mı dediniz?..


Aşk çok özel bir duygu. Aşk, içerisine düştüğünde bir daha iflah olmadığın dipsiz bir kuyu... Ve yine aşk, hiç bitmesini istemediğin bir sihir gibi. Her şeyin sonunda kabağa dönüşme olasılığı oldukça baskın çünkü... İnsanın aşık olması o kadar büyük değişikliklerin kapısını aralar ki, kendisi bile inanamaz bu değişime. Hiç olmadığı gibi düşünmeye, hareket etmeye başlar. Hiç beklenmedik tepkiler verdiğini fark eder. Hiç yapmayacağını sandığı şeyler gündelik rutinine döner. En önemlisi de, her an gözlerinin içi güler... Ferit de öyle değil mi sizce? Tüm tavrı, hareketleri ve hatta söylemleri değişmeye başlamadı mı? Aşk gerçekten bu kadar güçlü bir panzehir mi? Tüm karamsarlığı silip süpürmesi mümkün olabilir mi?..

2 Ağustos 2017 Çarşamba

Dolunay: Bu kadar kolay mı?..


Bir insanı genellemek için, yaşadığın acı deneyim yeterli midir? Düşüncelerini bir kalıbın içerisine hapsedip, o kalıbın dışına çıkmamak için çaba sarf edince her şey daha mı güzel oluyor acaba? Yoksa şans vermek, yanılabileceğini düşünmek, en azından daha ılımlı olmak mı gerekir? Birine güvenmek için, illa geçmişte kimseden kazık yememiş olmak şart mı yani?.. Zor sorular değil aslında. Cevap vermesi oldukça kolay. Hayata adapte etmek peki? İşte orası, muamma... Ferit'le ilgili düşüncelerim her bölüm istisnasız değişiyor. Evet, yine değişti. Yaşadığı bir şeyler olabilir. Bunlar canını çok da yakmış olabilir. Ama herkesi bir görmek asla çözüm değil...

26 Temmuz 2017 Çarşamba

Dolunay: Aşk, geliyor musun?..


Kötü olmak gerçekten çok kolay. Hele de hamurunda varsa, değme keyfine. Genelde o hamurdadır zaten sorun. İnsanın bir şeylere kinlenip kötü olması bir yere kadardır. Zira gözünde başka bir dünyanın kapısının aralandığını görürsünüz, hareketleri yalnızken başkadır. Tavrı da keza... İnsan her şey için sinirli olamaz, her şey de onun kötülüğüne sebep olamaz. Yani uğraşması gereken şeyler sınırlıdır. Kime kızdıysa sadece ona kötülük yapar mesela. Eğer içinde iyi biri varsa, çevresindekilere zarar vermeyi aklından bile geçirmez. Hele de söz konusu bir çocuksa, kendini her durumda engeller. Hamuru sağlamdır çünkü. Kötüdür ama sebepleri vardır. O zaman mücadelesine ister istemez hak da verirsiniz. Lâkin kötülüğü içine işlemiş birinin yaptıklarını izlemek gerçekten zulüm. Böylesine gözü kara olunmasını anlamak da. Bu kadar kolay mı bir çocuğun hayatını gasp etmek? Para, intikam, hırs, geri gelmeyecek geçmiş ve daha niceleri için değer mi? Bence bir kez daha düşünmeli Hakan ve Demet...

19 Temmuz 2017 Çarşamba

Dolunay: Evliliğin kapısı mı bu aralanan?..


İnsanda utanma duygusu olmalı. Olmalı ki sınırı aşmaya yaklaştığında, "Ben ne yapıyorum?" diyebilsin. İnsanda ar da olmalı. Çünkü yaptığının nelere sebep olabileceğini, başkalarının başına ne işler açabileceğini düşünmeli. Pek tabi gurur da olmalı.  Zira olmazsa nelere sebebiyet verdiğini görüyoruz Asuman'da. Nasıl çirkinleşebileceğini bir karakterin, nasıl saçmalayabileceğini izliyoruz. Neden bu kadar katlanılmaz, hatta kanal değiştirme isteği uyandıran bir hale büründürüldüğüne ise anlam veremiyoru(m)z. Sanırım veremeyeceği(m)z de...

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Dolunay: Acı ve aşk...


Acı denilen şey görecelidir ama öyle acılar vardır ki, başka hiçbir acı onlarla yarışamaz. Diğer her şey anlamsız olur karşısında. Yaşam sevinci, ümit etme isteği; her şey ama her şey son bulur. Bazı acılar, çok can yakar; tarif edilemez ama hissettiğin anda kalbin yanar... Bulut'un acısı gibi mesela. Onun yanan kalbi, akıl erdiremediği yaşananlar, anlam veremediği kayıpları gibi... Annesi ve babasını kaybettiğinde, kimin canı yanmaz ki? Kimin içi ağlamaz? Hele de daha küçücükse, nasıl baş eder bu acıyla?.. Elbette sevgiyle, ilgiyle ve en çok da sabırla. Peki en azından o, bu konuda şanslı mı?..