Beklenen Kral
Tolga Sarıtaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tolga Sarıtaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ekim 2017 Salı

Söz: Hüzün = EyFet


Bazen ne yaparsan yap, olmaz. Ne kadar mücadele verirsen ver, başladığın yerde bulursun kendini. Adım attığını sandığın her seferinde, aslında bastığın büyük bir boşluktur ve sen sadece karanlık bir dehlizde savruluyorsundur... Eylem'le Fethi'yi izlerken tıpkı böyle düşünüyorum. Her bölüm başlarına gelenlerin daha da kaotik bir hâl alması bir yana, gerçekten bunu izlerken az biraz sıkılıyorum. Bir çiftin bahtına sürekli hüzün mü düşer? O çiftin başında her an böyle ölümün gölgesi mi kol gezer?...

10 Ekim 2017 Salı

Söz: Bir salın artık Eylem'le Fethi'yi!..


Hayatın her anı kötülüklerle, her yer kötülerle dolu. Bazen başını kaldırmaya dahi cesaret edemiyor insan tam da bundan. Tehlikenin nereden geldiği belli değilken, nasıl baş edebilir ki tüm bu olanlarla? Nasıl kötülüklerden koruyabilir kendisini? Nasıl, yok sayabilir her birini? Bunu çoğunlukla ailesinin yanında olduğunda yapabilir ama değil mi? Annesi, babası, kardeşi... İnsan ailesinin yanında kendini güvende hissetmek ister. Onların koruması, hiç yoksa kanatları altında tutmasını. Ama nasıl bir aile, çocuğuna sahip çıkmaz ve hatta, onu ölüme dahi iter? Neden kötülük bu kadar doruklarda yaşanır? Böyle yapınca ele ne geçer?..

3 Ekim 2017 Salı

Söz: Yavuz'un da kusuru var...


İnsan verdiği kararlar, aldığı riskler, giriştiği mücadelelerle vardır. Neticede, hiçbir şey yapmamak da bir karar gerektirir. Hiçbir riske girmemek de, aslında risktir. Ve mücadelesizlik, en büyük mücadelelerden birine ihtiyaç duyar... Yani evet, insan bu üç döngünün bir parçasıdır ama seçimleri her zaman doğru olana değildir. Bazen en büyük pişmanlığı, o seçimlerin ardından yaşar. Geri dönüşü olmayan bir yola sapar, debelendikçe daha da batar...

26 Eylül 2017 Salı

Söz: İyiye inat etmeli...


İnsanın seçimleri bazen başına olmadık işler açabilir. Hiç beklemediğin anda, beklemediğin karşılaşmalara, olmadık tesadüflere gark edebilir... Her zaman doğru seçimler yapmayız, evet. Ancak bazen istemesek de, bazı seçimler yapmak zorunda kalıyoruz. Kalbimizden bambaşka şeyler geçse de, kendimizi alıkoyamadığımız şeylerin içinde buluyoruz. Nasıl vazgeçeceğimizi biliyor, cesaret dahi etmiyoruz... Tıpkı Eylem ve Fethi'nin geçtiğimiz sezondan beri devam eden, büyük bir çıkmaza dönen aşklarının başına gelenler gibi...

19 Eylül 2017 Salı

Söz: Savulun, onlar döndü!..


Sabır, üstesinden gelmesi güç ama sonuna geldiğinde her şeyin bambaşka olabileceği bir bekleme hali. Emeline ulaşabileceğin, kaybettiğini yeniden kazanabileceğin, arkanda bıraktığını karşında bulabileceğin bir bekleyiş... Sabretmek gerçekten güç. Sabrederek amacına ulaşma garantin de yok. Ama "Neden olmasın?" sorusu bir köşede duruyorsa, sen de şimdiye değin elinden geleni yapmışsan; gerçekten neden olmasın?.. Boşa dememişler, "Sabreden derviş, muradına ermiş" diye... Yavuz da sabretti. Hatta istemeye istemeye, timin geri kalanı da. Bambaşka maceraların içine sürüklendiler. Bambaşka yollarda, bambaşka hayatları denediler lâkin sonunda yeniden aynı noktada buluştular. Hatta sabırlarının karşılığını da aldılar. Yeniden, birer Özel Kuvvetler Askeri oldular...

21 Haziran 2017 Çarşamba

Söz: Böyle mi olacaktı?..


İnsan görevini her şeyin önüne koyduğunda ve gözünü karartıp büyük bir cesaret gösterisine soyunduğunda, göze de alıyordur başına gelebilecekleri. Biliyordur, iyi ya da kötü her şeye hazırlıklı olması gerektiğini. Hele özel eğitimli bir timin parçasıysan, bu hem eğitiminin gereği hem de görevinin getirisidir. Onu bununla korkutamazsınız yani, olacağı bilse de şaşmaz yolundan. Emeline ulaştıktan sonrasının ise çok bir önemi yok. Görevi tamamladı mı? Tamamladı. Verdiği sözü tuttu mu? Tuttu. Yapması gerekeni yaptı mı? Son ana kadar. Bu andan itibaren ondan çıkmış demektir mesele. Mesele, artık onun doğrudan bir parçası değildir... İşte Yavuz'un kararlılığında, azminde ve sonunda zafere bulanmış mağlubiyetinde de bu vardı. Görevi ne gerektiriyorsa, onu yaptı. Gerisi, görev verenlerin bileceği iş. Bitti diyorlarsa, bitti...

13 Haziran 2017 Salı

Söz: Aşkını özledin mi Çolak?..


İnsanın elbette her kötü durum için hazır plânları olmalı. Özellikle düşmanı bol biriysen, daha çok dikkatli olmak zorundasın. Hele de o düşmanı sen kendi ellerinle, büyük bir nefret ve hainlikle yarattıysan; her kötü durum için başına da sıkmaya cesaretin olmalı. Yoksa, şüphesiz ki madara olursun... Bir de karşındaki insanı iyi tanıman gerek. Kiminle dans ettiğini bilmelisin. Herkese oyun oynanmaz, herkese blöf de yapılmaz. Zira bir bakmışsın sadece madara olmakla kalmamış, kahrolmuşsun... Çolak bu bölüm iyi bir kaçma serüveni geçirdi. Elinden gelenin en iyisini yaptığı da söylenebilir, o sakat ayağıyla. Yalnız son dakikada iyi tufaya geldi. Karşısında Yavuz'u gördüğü andaki ifadesi ise enfesti. Ama bakalım, bu tutsaklık bir işe yarayacak mı? Yoksa Çolak yine son anda kaçmayı başaracağı bir fırsat mı yakalayacak?..

6 Haziran 2017 Salı

Söz: İstemiyor seni anla...


Ölüm, en çok geride kalanlar için ağır. En çok, onlar için acılı. En çok onlara düşer çünkü sancısı... Ölüm, geri dönüşü olmayan bir bilinmezlik; sonsuzluğun da başlangıcı... Ölümü sevmek, aslında daha çok ölümden korkmanın tezahürüdür. Ölüme özlem duymak, ölmemek için yaşama tutunmaya çalışmaktır. Ölmek, yok olmaktır çünkü. Çünkü kimse, yok olacağını bile bile ölmeyi istemez... Kurtdereli de istemezdi muhtemelen. Eşi, daha yeni Beşiktaş forması aldığı biricik oğlu ve tüm ailesinden ayrılmak da. Ama hayat, biz plânlar yaparken başımıza gelenlerden başka bir şey değil. O da bambaşka plânlar yaparken, ölüme gitti. Peki başka çaresi yok muydu?..

30 Mayıs 2017 Salı

Söz: İnsan mı yedin, insafsız!


Bazen sadece güçlü olmak yetmez. Bazen, sadece güçlü görünmek de yetmez. İnsan elbet kırılır, dağılır. Elbet, güçsüz kalır. Nasıl, ne şekilde olacağını bilmediği bir ölüme yürürken dahi gözü kapalı olabilenlerse belki vurdumduymaz gibi görünür ama söz konusu vatan olduğunda bir kahramandır... Yavuz iki bölümdür gözü kapalı ölüme yürüyor. İki bölümdür, ölümle kucaklaşmaya ramak kalmışken gözünü dahi kırpmıyor ve o orada öylesine vakur durdukça, onun yerine biz deliriyoruz ekran karşısında...

23 Mayıs 2017 Salı

Söz: Böyle bir şey olabilir mi ya?..


İnsanın onuru olmalı. Onuru olmayan bir insanın yaptıklarını kestirmek imkansızlaşıyor çünkü. Çirkinliğinin boyutlarını nereye kadar vardıracağını bilmek mümkün olmuyor. Belki her bir yeri kaplayacak, belki de hiç bir etkisi olmayacak. Önemli olan, o çirkinlikle savaşmak. Alt etmeye çalışmak. Yenemeyecek olsan dahi, mücadele etmek; durdurmak... Yavuz'un gözünü kırpmadan, ölme ihtimali kocaman bir gerçekken o aracı durdurma girişimini izlemek oldukça etkileyiciydi. Tabi araçta kimyasal bir silah olması, patlaması durumunda vereceği zararın boyutunu tahmin etmeyi zorlaştırıyor ama onun da maksadı, en az zararla bu belayı atlatmaya çalışmaktı. Peki başarılı olacak mı?..

16 Mayıs 2017 Salı

Söz: Zorla aynı yatağa da sokmazsınız değil mi?..


İnsan kendisi olmak ister. Özgür olmak, hür yaşamak, kimsenin direktifiyle hareket etmemek... İnsan, kararlarını kendisi vermek ister. Doğru olduğuna inandığını yapmak, risk almak, kendini geliştirebilmek ister... Başkasının yönlendirmesiyle, hele de gösterdiği bozuk bir yolsa, varılacak doğru bir yer olamaz. Ama başkalarının canlarıyla kuşatılmışsa dört bir yanın, işte o zaman işin rengi değişiverir birden. Olmazlar olur, yapılmayacaklar yapılır. Hatta doğru yoldan şaşılır, karanlığa istemsizce yol alınır... Çolak'ın gözü dönmüşlüğü öyle boyutlarda ki, can sıkıntısı için bile karşısına insan dizdirip öldürebilir; o derece. Yavuz içinse bu namus meselesi olduğu için, onu kukla yapması hiç de zor olmadı. Bir sürü bedel ödedi dakikalar içinde. Ölen, hatta şehit olan nişanlısına dahi ihanet etti. Yetmedi, bir de karanlık tarafa geçti...

9 Mayıs 2017 Salı

Söz: 'Beceriksiz misin tatlım sen?..'


Onurlu olmak çok zor olmasa gerek? Onurla yaşamak, yaşamına onur katmak?.. İnsan neden vazgeçer onuruyla yaşamaktan? Neden, saçma sapan yollara sapar da gurur duyar bundan?.. Çünkü doğru yol vaatlerde bulunur ama diğer yol doğrudan kendine çeker. Mücadele etmeye, ilerlemek için güç sarf etmeye gönüllü olan şaşmaz bildiğinden; direnir. Diğeriyse, bırakır kendini. Yol da zaten gerekeni yapar. Sana çok bir şey düşmez. Ve en sonunda pişman olacağı koca bir zaman dilimiyle ömrünü heba eder... Çolak doğru yolu bulur mu, bulsa dahi her şey için çok geç olacağından bir faydası dokunur mu bilinmez. Bilinen bir şey var ki, o da kimsenin ona kolay kolay boyun eğdiremeyeceği...

2 Mayıs 2017 Salı

Söz: Yavuz'un sınavı...


Gözünü karartarak ilerlediğin yolun, nasıl da düzeni bozuk olduğunu umursamadan bundan gurur duymak kadar aciz bir şey yoktur herhalde. İnsanın karşısındakini yalanlarla örülü gerçekleriyle kandırmaya çalışması da, aynı şekilde... Düzenin nasıl işlediğini birebir anlat ama öyle güzel süsle ki, dinleyen hayran kalsın. Hatta desteklesin de bu yapılanı ve sen karanlık düzenini istediğince sürdürmeye devam et. Var mı öyle bir dünya Çolak efendi?.. Eylem'in kurtarılmasını bekliyordum açıkçası, tam tersi örgütün doğrudan içerisine girdi ve daha ilk dakikadan beyni yalanların kalkan yapıldığı bozuk düzenle yıkanmaya başlandı. Eylem, bu oyuna gelecek saflıkta biri değil. Lâkin Fethi'nin onu kurtarma girişimi timi büyük bir çıkmazın içerisine sürükledi. Yavuz için zorlu bir seçim yapma vakti...

25 Nisan 2017 Salı

Söz: Yavuz'u ne kadar tanıyoruz?..


İnsanı en çok ön yargıları yaralar. Sonunda en derin izleri bırakır ardında. Geçmesini bekledikçe, daha da sırıtır iz. Müdahale etmedikçe de, geçmez bir daha hiç... Eylem, her iki tarafa da eşit yaklaşarak tam bir tarafsız gazeteci örneği sergilediğini düşünmekte. Tarafsız gazeteci olmak demek, siyasi durumlarda belki gerekli ama bu tür terör olaylarında tarafsızlığın ya da tarafsızmış gibi davranmanın kişiye ne tür zararlar vereceği açık. Nitekim, Eylem böyle bir sınavın içerisinde. Ön yargısı sebep başlayan her şey, doğrudan gözlemlemeyle gerçeğe yaklaşmasına sebep olacak. Belki yine kendini tarafsız addeder bir süre daha ama asla artık eskisi gibi düşünmeyecektir bu konuda...

18 Nisan 2017 Salı

Söz: Bu ne yaman çelişki?..


Birine ya da birilerine güvenmek için sadece çok iyi tanıyor olmak mı gerekiyor illa? Neden kimselere güvenemez olduk? Neden, farklılıklarımızla kucaklaşamıyoruz? Neden, hep ayrı ve farklıyız? İnsan yemeğini yediği, suyunu içtiği insanlara da mı güvenmeyecek artık? Eli hep tetikte mi olmak zorunda? Böyle nasıl yaşanır ki? Nasıl geçer bir ömür? Niye böyle olduk gerçekten?.. İnsanın sormak istediği ne kadar da çok soru oluyor, bu gibi durumlarda. İçinden çıkılmaz görünen bir hâl olunca, daha da vahimleşiyor. Ortada bir kurgu var ama neticede acı bir gerçek bu...

11 Nisan 2017 Salı

Söz: Haklı dava vardır, haksız olmak vardır...


İnsanın haklı bir davası varsa, yaptığının arkasından destek vermesi de o kadar kolay olur. Ama haklı bir davası yoksa ya da olabilecek haklı bir davayı çirkin bir piyon olma fırsatı olarak görüyorsa; orada sadece büyük bir nefrete yer vardır. Çünkü sadece haklı olmak yetmez bazen. İnsan kalabilmek de mühim... Çolak'ın bugünkü gücünü, kimliğini nasıl edindiğini öğrendik bu bölüm. Çok fazla soru işareti var kendisine dair ama belirtmek istediğim nokta şu, bir insan nasıl 'başka çaresi olmayarak' karısını ve kızını öldürür ki? Neden başka bir çaresi olmasın? Neden, karısını ve kızını öldürmesi noktasında onunla bir empati yaptı Erdem Yarbay hiç anlamadım...

4 Nisan 2017 Salı

Söz: İlk bakış


İnsanların vicdanlarına seslenmesi için, başka bir yol yokmuşçasına başından sonuna ajite bir dil kullanıldığı ve o kutsallığın tam da bundan zedelendiğini düşündüğümden bu türde dizileri hiç izlemezken, tanıtımlarından aldığım 'olması gerektiği gibi galiba' hissiyle oturdum; Söz için ekran karşısına. Ve yanılmadım da. Ethem Özışık bu işi yazabilecek en doğru kalemlerden biri olduğunu, daha dizinin başında -önceden sosyal medyada da gösterilen- beş dakikalık 'şehit' sahnesiyle kanıtladı. Tek bir ajite edici kelime yoktu. Tek bir sömürü cümlesi kurulmamıştı. Acı gerçekti, kalbimizi sıkıştırdı, hatta gözlerimizden yaşlar akıttı ama bunu kaliteli replikleriyle yaptı. Bölümün devamında da bu hava vardı. Yani Söz, bozmazsa iyi başladı...

20 Mart 2016 Pazar

Güneşin Kızları: Öyle bir final olur ki...


Ne diyeceğini, ne yazacağını bilemediğin anlar vardır... Bilgisayarın başına oturduğumdan beri bu hisle yanıp kavruluyor içim. Bir garip hâl içindeyim, içinden çıkamıyorum... Güneşin Kızları 39 bölüm süren macerasını sonlandırdı. Ama bu öyle bir sondu ki, şimdiye kadar benzeriyle çok az karşılaştık. Nasıl oldu, nasıl gelişti, nasıl bitti hiç anlamadık. Ekranda 'final' yazıyordu ama biz sıradan, herhangi bir bölüm izliyor gibiydik. Neden böyle oldu, madem bir son söz konusuydu en azından biraz daha üzerine eğilemezler miydi bilemiyorum ama onca emeğe, akıtılan tere haksızlık edildiğini düşünmeden edemiyorum...

13 Mart 2016 Pazar

Güneşin Kızları: Umut hiç bitmesin...


Dolu dolu oyunculuklar izlediğimiz, kah üzüldüğümüz, kah güldüğümüz, kah sinirlendiğimiz bir macera Güneşin Kızları. Pazar günü gelen reytingleri gördükten sonra içimi bir burukluk kaplamıştı. Mâlum sonun yaklaştığını hisseder gibi olmuştum ve nitekim daha sonra duyurdu dizinin resmi hesabı. Birbirleriyle uzun zamandır büyük bir kavga halinde olan iki fandomu bir araya getirmesi tek olumlu yönü olan bu kararın, büyük bir direnişle karşılaşmaması beklenemezdi zaten. Sosyal medya deyim yerindeyse yıkılıyor günlerdir. Milyonlarca twit, on beş binden fazla katılımcıya ulaşan imza kampanyaları derken, bir yeni bölüm daha geldi önümüze. Şimdi kader çizgisinin öteki tarafındayız. Eğer reytingler iyi gelirse ne mutlu bize. Bir şans doğması açısından büyük bir umut olur; yok yine hüsran yaşarsak artık tüm çabalar da sonuçsuz kalacak demektir...

6 Mart 2016 Pazar

Güneşin Kızları: Biz kesicez asıl kendimizi!


Ne değişti de bu raddeye gelindi diye büyük bir şokla ekran karşısında dona kaldığım bir bölümdü izlediğimiz. Muhtemelen şu zamana kadar ki en 'sıkıcı' bölümlerden birisiydi. Olay yoktu bir kere. Olanlar da o kadar zorlamaydı ki, etkilendiğimi söylersem büyük yalan olur. Hem Selin, hem Nazlı abartılı davrandı durdu. Yetmedi, delirmeye meylettik hep birlikte...