Karagül: Kendal'ın çıkmazı - Beklenen Kral

21 Eylül 2014 Pazar

Karagül: Kendal'ın çıkmazı


Öyle çok da merakta bırakmamıştı bizi sezon finali yaptığında... Muhtemel senaryolar dökülmüştü hemen ortaya ve birisinin tutacağı garantiydi. Uzunca bir yaz tatilinin ardındansa, yeni sezonun ilk bölümü gelip çatmıştı... Karagül, sezon başlangıcına göre az atraksiyonlu ve yine az heyecanlı bir bölümle karşımıza geldi bana göre. Bunun sebebi de, sezon finali ardından çekilen iki bölümdü-üç de olabilir-. Sezon başlangıcı sayılmaz yani cuma günü izlediğimiz, geçmiş sezonun devamıydı... Bunu bilmekti sanırım, beni ekstra heyecanlandırmayan bilemiyorum... Neyse, lafı daha fazla uzatmadan gelelim cuma akşamı yayınlanan ellinci bölümün analizine...

Diziyi geçtiğimiz sezon Kadriye ananın, Kendal ve kendisi için hazırlandığı sonda bırakmıştık... Oğlunun katili, diğer oğlu olan Kadriye ananın hali içler acısıydı ve Kendal ölümü tek başına hak etmiyordu... Kendisini de suçlu görüyordu Kadriye ana ve onunla birlikte gidecekti sırat köprüsüne... 

Ellinci bölüm


Konaktaki herkes telaşlı, üzgün ve kırgındır... Kendal'ın bunu yapmış olmasına hala imkan veremiyorken, şimdi birde Kadriye ananın bir delilik yapıp onu öldürme ihtimalinden korkuyorlardı... Özlem ve Ada dışında herkes bu konuda telaşlıyken, Oğuz tüm ilçeyi aramaktaydı. Murat da, ortaya çıkmak pahasına yoldaydı. Tam bu sırada bir sahne belirdi önümüzde... Baran ve Kendal'ın karşı karşıya olduğu bir sahne... Baran silahını çıkartmış ve Kendal'a doğrultmuştu ama sahnenin sonunda yerde yatan Kendal değil, onun vurduğu Baran'dı... Tam bu sırada Narin, Baran'ı uyandırmış ve bunun bir rüya olduğunu anlamıştık...



Konağın avlusunda Ebru ve Emine hüzünlü bir konuşma içerisindeyken, yukarıdan gelen Narin her zamanki şovuna başlar... Her şeyin sorumlusu ona göre Ebru'dur... Gökten taş yağsa yine Ebru'dan bilecek bu kadın!.. Ebru, ne suçu olduğunu gerçekten merak ediyor ve soruyorken; Narin'in aslında ona yıkabileceği bir suçu yoktu... Onun niyeti içinin yangınını Ebru'ya sararak gidermekti. İkilinin konuşması bir süre sonra bağırışa döndüğünde, Ada, Maya ve Baran da gelir avluya... Baran her zamanki yersiz erkekliğiyle, "ne oluyor ana burada?" diye sorar. Yine her zamanki Narin cevabı; "yok bir şey oğlum"u aldıktan sonra ise elbette tatmin olmayacaktır. İkili yine birbirine girmek üzereyken, Baran kızlara; "ananızı içeri götürün" der ve ipler iyice kopar... Ada ve Baran'ın sırf kardeş olduğunu bu sahnelerden dahi anlayabiliriz açıkçası. Birbirinden inat ve egolu ikili, bir savaşa girmişti şimdi... Olana dur demekse, evin emektar kölesi(!) Emine'ye düşecekti... İçerisindeki acıyı haykırırcasına bağıran Emine, herkesi susturmuştu... Bununla da kalmamış, bir güzel ders vermişti onlara... Bana göre bu bölümün yıldızı da zaten oydu... Bu beklenmedik çıkışın ardından herkes, dank! etmiş ve dağılmışlardı avludan... Emine ise avludaki masaya çökmüş ağlamasına devam ederken, annesinin yanına gelen Asım; ona güç vermeye çalışıyordu...


Oğuz ekip arabasında arayışına devam ederken, yolun kenarında park etmiş bir vaziyette Kendal'ın arabasını bulmuşlardı. Bu sırada oraya gelen Murat'ı daha fazla ilerlemesi için durduracak isim yardımcısı olmuştu... Oğuz onları ararken, Murat da oradan uzaklaşmıştı...



Kadriye ana belirmişti şimdi de ekranda... Bitap düşmüştü ama yarım kalmayacaktı bu mesele... Köşede kıvrılmış uyuyan Kendal'ı kaldıran Kadriye ana, ölüme hazırlıyordu kendilerini... Önce namaz kıldılar ve daha sonra Allah'a el açan Kadriye ana af diledi ondan; hem kendisi hem de Kendal için... Şimdi o sona gelmişlerdi... Kadriye ana eline tüfeği almış ve dayamıştı alnına Kendal'ın... Kelime-i şahadet getirmesini ister ve tam git gel yaşarken Oğuz gelir... Kadriye anaya durmasını söyler ama dinlemez onu. "Murat'ın katili Kendal" dediğindeyse, Oğuz'dan "biliyorum Kadriye ana" cevabını alır. Kendal şaşırır ama artık korku eşiğini çoktan geçmiştir. Annesinin önünde, bahşettiği hayatı sonlandırmasını beklemektedir. 


Tam bu sırada, Kadriye ana katil olmasın diye kendisini tüfeğin önüne siper eden Oğuz amacına ulaşır ve silahı bıraktırır ona... "Kendal'ın cezasını adalet verecek" der ve ekip otosuna binip yola çıkarlar... 


Konaktakilerin de haberi olur, bulunduklarından. Melek, hemen abisinin yardımcısını arar ve bulunduklarını haber verir... Şimdi Murat'ın planı, onu en kısa sürede hapisten çıkartmak olacaktı. Zira, Kendal bu kadar kolay bir ceza çekemezdi ona göre... Hapisten çıktıktan sonra kendi elleriyle kesecekti onun cezasını... Ebru'yu hapse girdiğinde de kısa sürede çıkartan kadın avukatı ayarlayacaktı yardımcısı şimdi de... Baran, Baran... Erkeğimiz, hemen gitmiş babaannesinin odasından Kendal'ın zamanında kendisine hediye ettiği silahı almıştır yanına... Bölüm boyu da taşıdı onu öyle çuval gibi yanında...


Yolda Kadriye ana Oğuz'a bir eczanenin önünde durmasını söyler. Eczanenin önünde durduklarında ise kahvede oturan adamlar hemen doluşurlar arabanın etrafına. Koskoca ağa Kendal'ı yermeye, kınamaya başlarlar... Kardeşinin katiliydi zira, aşağılamayıp da ne yapsınlar... Kadriye ana geldiğinde, arabanın arkasına Kendal'ın yanına oturmuştu şimdi de... Eczaneden aldığı merhemi sürüyordu parmaklarıyla mezarlarını kazan Kendal'ın eline... Anneydi sonuçta... Biraz önce alnına silah dayadığı oğlunun, şimdi parmaklarına merhem sürüyordu. O da bu çelişkinin farkındaydı ve kendi felsefi söylemiyle dile getirdi neden böyle yaptığını... 


Konaktakiler karakola gidiyordu şimdi... Sadece Baran, gelmeyeceğini söylemiş ve uzaklaşmıştı konağın önünden. Baran'ın niyeti, karakola geldiğinde vurmaktı Kendal'ı ama başarılı olamayacaktı... Karakolun önünde herkes toplanmış ve gelişlerini bekliyordur... Tam bu sırada çalan siren eşliğinde, araba gelir karakolun önüne ve önce Kadriye ana iner arabadan... Daha sonra askerler kollarından tuttukları Kendal'ı indirirler... Ada "katil" diye sıçrar ve üzerine çıkmaya(!) çalışır Kendal'ın ve tam bu sırada Kendal arkasına bakar ve Ebru ile göz göze gelir... Bu bakışmaların ardından Kendal karakola sokulur ve Ebru haricindeki herkes konağa geri döner...


Karakolda onları, Murat'ın tuttuğu avukat karşılar. Oğuz onu gördüğünde oldukça şaşırır ama elbette bir tepki veremez. Avukat, "müvekkilimle yalnız konuşmak istiyorum" der ve ikisini odasına alır Oğuz... Oldukça dişli olan avukat, Kendal'ı iyice köşeye sıkıştırır ve "ben ne dersem, onu söyleyeceksin ve ağzını açmayacaksın" der. Kendal onu kimin tuttuğunu sorar ama elbette avukat söylemez. Avukatın tavrı karşısında şaşkına dönen Kendal, çaresiz moda yeniden girmişken odaya Oğuz gelir ve onu nezarete gönderir... 


Ebru'nun niyeti, Kendal ile görüşmektir. Oğuz komutan dışarıda oturan Ebru'nun yanına geldiğinde, onun bu isteğini kırmaz ve nezarete götürür... Kendal, Ebru'yu gördüğünde ilk defa suçlu olduğu için ses çıkartmaz ona. Ebru içindeki her şeyi sayıp söylediği halde, sessizdir... "Teknede, gözümün önünde boğuldu derken ağlıyordun yalandan; hadi şimdi gerçekten ağla!" diye bağırmış ve oraya gelen Oğuz tarafından dışarı çıkartılmıştır... Kendal'ın ise bunun ardından gözünden yaşlar bir bir süzülmeye başlar... Ya arkadaş, Kendal'a üzülmememiz lazım bizim!. Yahu ben hiçbir kötüyle, Kendal'la kurduğum kadar empati kurmadım bugüne kadar!. Onu o pişmanlıkla ağlarken görmek, yersizce dokundu bana ne yalan söyleyeyim...


Daha sonra da Narin gitmek ister karakola. Neden bunu yaptığını soracaktır ona. Fırat'la beraber karakola vardıklarında, Oğuz onları da alır görüşmek için içeriye... Kendal'a "neden yaptın abi?" diye sorduğundaysa, Ebru'da olduğu gibi sessiz kalmayan Kendal ayağa kalkar ve "neden mi yaptım?.. Baran'ı almasın, sen üzülme diye yaptım" der... Ve her şeyin bu yüzden başına gelmesinden dolayı duyduğu kin patlak verir... "Her şeyi açıklayacağım" demeye başlar. Narin telaşlanır ama Kendal bunu kafasına koymuştur... Beklemediği bir tepkiyle karşılaşan Narin, Fırat'la birlikte oradan ayrılır ve Kendal, yeniden köşesine çekilip düşünmeye başlar...



Kendal'ı görme sırası Özlem'dedir... Kendalın aslında ölmesini yeğleyen Özlem, her şeyi kendisinin açık ettiğini düşünmesin diye gitmiştir karakola... Ama bir süre sonra, Kendal'ın çaresizliğiyle dolan Özlem; içinde ne var yoksa kusmaya başlar... Kendal iyice sinirlenmişken, gelen asker tarafından Özlem dışarıya çıkartılır... Ama o ne şuh ve kendinden emin bir çıkıştı... Özlem tam bir deli, bu sahnelerin ardından yapılabilecek başka bir açıklama yok zira...


Konakta Kadriye ana, Ebru'nun yanına gelmiştir. En başından beri Murat'ın ölmediğine inanan Ebru'dan, hem çektiği her şey hem de, bu güçlü inancına karşılık vermediği için özür dilemektedir... Kadriye anaya bir suçu olmadığını söyleyen Ebru ile sarılırlar birbirlerine... Kadriye ananın ne suçu olabilir ki zaten?.. Kendal'ın penceresinden baktığımızda olaylara, belki yaptığı ya da Kendal'ın yanlış hissettiği ayrımcı tutum dışında... O da diyorum ya, Kendal'ın yanlış hissetmesi belki de... Belki de, en başından beri Kendal'ı bileyen bir gerçek bu... Ne olursa olsun, katil olmasını gerektirecek bir sebep olamaz bu durum...


Ertesi gün Kendal, Cumhuriyet savcısının yanına götürülür. Avukatın dediği her şeyi birebir söyleyen Kendal'a savcı, "son kez söylemek istediği bir şey olup olmadığını" sorar. Avukat araya girer ve "hayır, yok savcım" der. Savcı da bunun üzerine, tutuklanması talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk eder. Ve mahkeme de, duruşma gününe kadar tutuklu kalması kararını alır. 


Kendal cezaevine koyulur. İlk günden düşmanları da birer birer ortaya çıkmaya başlayan Kendal'ın başına daha ilk geceden elinde şişle bir mahkum dikilir. Boğazına dayadığı şişle, artık kendine ne çektirdiyse, bedelini ödeyeceğini söyler... Kendal tabi gemiyi azığa aldığından umursamaz bu tehdidi... Tehdidi yapan da bir süre sonra löp diye kalkar gider zaten... Havada kaldı yahu...


Konağın avlusunda ise akşam yemeği yenecektir ama masada oturan kimse bir şeye dokunmuyordur. Herkes düşüncelere dalmış bir halde önüne bakarken, yukarıdan inen Baran boşta olan masanın başköşesine; "artık bu evin erkeği benim" dercesine yerleşir... Bana göre daha çok, evin atarlı ergeni ya neyse...


Duruşma günü gelip çatmış ve herkes adliyeye gitmek üzere yola çıkmıştır. Baran, "duruşmaya gelmeyeceğim" diye çıkıp gitmişken; Melek onun halinden şüphelenir ve hemen abisine haber verir... Şimdi de mahkemenin girişinde herkes beklemektedir Kendal'ı... Baran ise yine bir köşeye geçmiş, Kendal'ı vurabileceği bir fırsat kollamaktadır... Kendal geldiğinde, yine fırsat yakalayamaz ve duruşma salonuna geçilir... 



Kendal ayağa kalkar ve "süslü püslü cümleler kurmayacağım, çünkü cahilim" diye başladığı sözlerine, "benim için kardeşini öldürdü diyorlar, eğer bu suçsa bir evladı anasından ayırmak suç değil midir hakim bey?" diye devam eder ve Narin de, Kadriye ana da bunun üzerine şoka girerler... Ebru ise anlayamadığı bu cümleler karşısında boş gözlerle seyretmektedir olanları... 


Baran, bir tekerlekli sandalyeye sakladığı silahla adliyeye girmeye çalışır. Adliye girişindeki polise, "annesinin fenalaştığını ve acil tekerlekli sandalye götürmesi gerektiğini" söyler. Polis önce biraz deşer gibi olur ama daha sonra geçmesine izin verir. Baran duruşmanın olduğu kata çıktığındaysa, bölüm boyu elinden düşürmediği silahı tekerlekli sandalyeden alır ve duruşma salonunun kapısını aralar. 




Herkesin gözüne gözüne soktuğu koca silahı koridorda kimse fark etmezken, Murat birden çıka gelir... Baran'ın tam karşısında durmaktadır ve "oğlum" diye seslenir... Baran afallar ve kafasını çevirdiğinde, büyük bir şok bulutu kaplar içini. Şaşkın ifadesi, ağlamaklı bir yüze döner. Ne olup bittiğine anlam veremezcesine bakarken, onun duruşma salonunun kapısında olduğunu fark eden Narin de yerinden kalkar ve "oğlum" diye seslenir... Herkes kapıya dönmüşken, Baran halen gözlerini alamıyordur babasından ve onun bu şaşkın bakışları arasında bölüm sonra erer...

Senaryoya onca laf etmişken, laf edemeyeceğim de bir isim var şahsen... Dizinin yönetmeni Murat Saraçoğlu... Resmen bizi film izliyormuş havasına sokuyor çektiği sahnelerle... Karagül'ü onun penceresinden seyretmek ayrı şahane ve hayranlık duymamak elde değil, eserine... Bölüm boyu en -ve tek- heyecanlı sahnesiyle sona eren Karagül, hikayenin şekillenmesine ihtiyaç duyduğu bir zamanda farklı bir raya oturuyor şimdi. Artık, herkes Murat'ın yaşadığını öğrenecek ve bunca zamandır çektikleri tüm acının boş yere olduğuyla yanıp kavrulacaklar... Onu hasret ve özlemle karşılamayacakları kesinken, Özcan Deniz'in başka bir dizi sebep bıraktığı Murat karakterinin, başına ne geleceğini oldukça merak ediyorum. Ya biri vuracak ve ölecek ya da hastalığı artık son aşamasındayken ölecek... Ben çekip gitme ihtimaline pek olasılık vermiyorum. Ölüm olması muhtemel, onun vedasında. Hikayenin kilit isminin, diziden ayrılması gerçekten zorken; onun gidişi ardından nasıl bir hikaye geçişi olacağı da şimdiden merak konusu...  Bakalım, bizi neler bekliyor Karagül'de...

Sevgilerimle...
Beklenen Kral

twitter.com/BeklenenKral
BeklenenKral@gmail.com

1 yorum :

  1. SÜPER BİR DİZİ .AİLECEK FOX İZLİYORUZ DİZİLERDEN EN çok KARAGÜL AVŞAR FİLM izliyoruz.çok güzel kaliteli bir yaım. ekibe ve oyuculara kolay gelsin. Şanlıurfa halfeti ye gidip çekimi izlemeyi bir de o şehirden aCANLI olarak izlemek isterim.BEN ZONGLDAK EREĞLİDEN Ümit ÖĞÜT.

    YanıtlaSil